11 Şubat 2009 Çarşamba

Bir Karadeniz Akşamı

Soğuk bir Şubat akşamı Karadeniz’deyim. Hava ani bir şekilde dünden bugüne 6-7 derece birden soğudu. Soğuk etkisini , iki gündür hiç durmadan devam eden sağanak yağış ve kuvvetli fırtına ile beraber iyice hissettirdi.
Yoğun geçen bir günün ardından deniz kıyısındaki odamda , balkon kapısı açık , ciğerlerime taze ve tertemiz deniz kokusu ile beraber kış soğuğunu çekiyorum. Hasta bile olsam razıyım , her zaman bulamıyorum buranın havasını , bu fırsatı da iyice değerlendirmek istiyorum soğuğa ve akan burnuma aldırış etmeden.
Fırtınanın da etkisi ile deniz çoğu zaman görmeye alışık olduğumuz hırçın Karadeniz işte.. Dalgalar sertçe kıyıya , kayalıklara vuruyor , sıçrayan sular sahile taneler halinde dökülüyor. Dalgaların kıyıya çarpışı hiç de küçümsenmeyecek derecede gürültü çıkartıyor. Gece uzun olacak benim için , olsun gürültüden uyuyamasam da sabaha kadar dalgaları , denizi dinlemek huzur veriyor bana , razıyım uykusuz kalmaya da..
Perdeyi aralayarak balkonun açık kapısından dışarı çıkıyorum. Kıyıya çarpan 2-3 metrelik dalgalar ürkütüyor birden , denize sadece 10-15 metre mesafede olduğumu düşününce. Limana giriş için teknelere kılavuzluk eden cılız bir ışık haricinde deniz karanlık. Ufuk görünmüyor , puslu bir hava var denizde. Çok uzaklarda , Karadenizde sıklık ile rastlanan bir platforma ait olduğunu düşündüğüm belirli belirsiz bir ışık var , o kadar.
Denizin hırçın ve saldırgan görünüşü ,doğanın istediği zaman herşeye hakim olabileceğinin bir işareti , bunu asla unutmamamız için bir uyarı olarak görürüm hep. Doğaya karşı koymak mümkün değil.
Gece , bulutların arasından belirli belirsiz görünen dolunay’ın da etkisi ile deniz aydınlık. Limanın biraz açığına kadar net görebiliyorum denizi , kıpır kıpır , kıyıya ulaşmadan dalgalar açıkta büyük çukurlar oluşturuyor deniz yüzeyinde , sanki canlı bir varlık az ötemde sinirli bir şekilde , yerinde duramıyor , beni bekliyor , bana göz dağı vermeye çalışıyor bir tür. Limanda tekneler dalgalardan uzak , sanki evlerinde inzivaya çekilmiş fırtınanın durmasını bekliyorlar tekrar açılabilmek için denize.
Dışarıda kimse yok , herkes bu soğuk akşamı evinde sobalarının başında ısınarak geçiriyor bacalardan tüten ve rüzgarda sağa sola savrulan dumanlardan belli. Kimisi televizyon seyrediyor , kimisi çocuğunu yarın okula hazırlıyor , kimisi yatmak için hazırlanıyor , kimisi camdan dışarıyı seyrediyor dalmış.. Kısaca ev hali işte , herkes günü noktalamaya ve yeni bir günü karşılamaya hazırlanıyor.
Yaklaşık yirmibin nüfuslu bir kasaba burası. Yazları sahile gelen yazlıkçılar ile bu sayı iki hatta üç katına kadar çıkıyor. Sahil yolu yaz akşamları trafiğe kapanıyor. Akşamları aileler çocukları ile dondurma ve çekirdek eşliğinde sahili baştan aşağı ağır ağır turluyor bu kalabalığı hızlı adımlar ile kız veya erkek arkadaşları ile buluşmaya giden , bakımlı ve özenle giyinmiş gençler bozuyor. Tipik bir yaz akşamı işte. Gündüz sahilde güneş altında denizde vakit geçirmiş , günün yorgunluğunu akşam yenen hafif bir yemekten sonra , tanıdık simaların arasında turlayarak keyif çıkartan bir kalabalık.
Esen hafif meltem , sıcak geçen günün ardından akşamı ve güneşte fazla kalmaktan oluşmuş vücut , özellikle omuz yanıklarını serinletiyor. Bir başka deyişle sıcaktan bunalanların yardımına koşuyor yaz akşamlarının o tatlı serinliği. Yürüyüşten sonra arkadaş grubu veya aile ile yazlığın bahçesinde oturulur , gece geç saatlere kadar kağıt veya okey tarzı oyunlar oynanarak vakit geçirilir. Bu arada içilen çaylar ve kahveler de susuzluğu gidermek için birebir. Ertesi gün normal bir iş gününe göre geç sayılabilecek bir saatte , 9.00-10.00 gibi kalkılır , hafif bir kahvaltı arkasından yine sahilin , kumsalın yolu tutulur. Keskin ve bunaltıcı güneşin altında geçirilecek bir gün daha başlar ve yukarıda bahsettiğim bir akşama benzer şekilde sonlanır yine. Mütevazi bir yaz tatili böyle 1 hafta ile 3 ay arası değişen süreler de böyle sürer gider. Bu arada yeni dostlar , arkadaşlar , aşklar edinilir , normalden farklı bir ortamda apayrı bir hayat yaşanır.
Tatil sonunda ise gerçek hayata , günlük yaşantıya , herkes kendi uğraşısına ve hayatına , çevresine geri dönüş yapar. Her zaman özlem duyulan bir yaz ortamından (geç kalkıp geç yatılan , güneş-deniz ve kum içerisinde geçen , doyasıya yenilen , içilen , serbestçe , özgürce hareket edilen vb) kalkıp günlük hayata , yaptığımız işlere geri dönmenin büyük hayal kırıklığını yaşarız , uzunca bir süre bunu kabullenemeyiz. Keşke der dururuz hep. Ama herşey orada kalmıştır , geride. Orada yaşanmış ve bitmiş şimdi ise burada yaşanacaklar vardır bizi bekleyen. Yaz keyfi , aşkları , yenenler , yapılanlar herşey orada kalmıştır. Bir sonraki sefere kadar kapatırız o odanın kapısını , yaza kadar bir daha açmayız orayı.
Burası yazları tam da tarif ettiğim gibi bir yer ancak bu soğuk günde sokaklarda 1 kişiye bile rastlamak mümkün değil. Sadece iş için gelmiş ve akşam burada konaklayanların , balık lokantalarında oluşturduğu bir kalabalık , kapalı kapılar ardında , buğulu camlardan içeride görünen.
Dalga seslerinin çınlattığı boş ve ıslak sokaklar ile cılız sokak ışıklarının aydınlattığı kaldırımlar şahit bu yazdıklarıma benden başka..