28 Aralık 2012 Cuma

Yeni Yıla Girerken

Yeni yıla az bir süre kala son haftasonuna girerken her yerde bir coşku, koşuşturma, heyecan, rengarenk süslenmiş sokaklar ve mağazalar. Evlerin camlarından dışarıya ışıkları ile göz kırpan özenle süslenmiş çam ağaçları. Hırsız misali evlerin camına veya balkon demirlerine tırmanan küçük noel baba bebekleri sırtında hediye dolu çantaları ile sokaktan geçenlere gülümseyen yüz ifadeleri ile bakıyorlar.

Akşam olmuş , karanlıkta her yer daha bir güzel, ışıl ışıl, rengarenk. Herkes sevdiklerine ufak da olsa hediye alma yarışında, mağazalar kalabalık, kasa önlerinde kuyruk almış başını gitmiş. Hediye paketi yaptırmak isteyenlerin kuyruğu daha da uzun. Ama herkes halinden memnun yine de. Gözlerinden, aldıkları hediyeleri sevdiklerine verirken onların yüz ifadelerini, memnuniyet ve sevinçlerini okumak mümkün. Herşey bir yana , ne alınacağına karar verilmiş,  bu zorlu ve hassas hediye seçimi sürecinin tamamlanmış olmasının getirdiği rahatlama, vücut dilinden rahatlıkla anlaşılıyor. Nihayetinde herkes memnun ve yeni yıl heyecanını alışveriş heyecanı ile birleştirerek bir kat daha yoğun yaşıyor.

Cadde boyunca yan yana sıralanmış mağazalara , haftasonunda kalabalık olur endişesi ile akşam da olsa, birer birer girip çıkıyor, hediye seçme çelişkisi içerisinde raflar arasında geziniyorum. En sonunda çok aklıma yatmasa da hediye olarak beğendiğim birkaç parçayı, hediye paketi yaptırıp , dışarıda elinde poşetler ile hediye seçimini ve alışverişlerini tamamlamış mutlu kalabalığa karışıyorum. Evde yiyecek olmadığını düşünerek dışarıda birşeyler atıştırmak üzere bir büfeye giriyorum.

İçerisi tenha sayılabilecek şekilde, masaların yarısı dolu. Hediye telaşından ne kadar aç olduğumu unutmuş, açlıktan bayılacak duruma geldim. Siparişim hızla geliyor. Alışveriş mutluluğu yerini yemek mutluluğuna bırakıyor. Ne kadar da çok sebep varmış mutlu olmak için diye içimden geçiriyorum. Mutluluk üstüne mutluluk. Hayır fazla şımarmaktan korkuyorum sonra alışkanlık yapar diye. Açlığımın verdiği abartı iştah ile hızlıca , doğru dürüst lokmalarımı çiğnemeden yutuyorum. Yemeğimi çabucak bitiriyorum.

Şimdi ise yemek sonrası doyma hissinin verdiği mutluluğa geçiş yapıyorum. Neredeyse yediğim kadar kaloriyi , yeme hızım sebebi ile enerji olarak harcamış olma ihtimali aklıma geliyor ve vücudumda biraz enerji bırakmak için tatlı alternatifleri kafamda birbirini kovalıyor. Bu esnada gözüm bir yandan diğer masada oturanlara takılıyor. Gözlem yapmayı, insanları seyretmeyi oldum olası sevmişimdir. Aklımdan gözlemleyebildiğim kadarı ile insanlar hakkında varsayımlar, hikayeler üretirim. Yemeğin vermiş olduğu ağırlık ile hareketsiz etrafımı incelemeye  başlıyorum.

Tam karşımdaki masada, yaş farkından ve benzerliklerinden olsa gerek, baba - oğul olduklarına inandığım ikili gözüme takılıyor. Bir müddet onları seyrediyorum. Baba büyük bir iştah ile elindeki hamburgeri yemek ile meşgulken, oğlan ise ona heyecanlı heyecanlı birşeyler anlatıyor. Vücut dilinden çıkardığım kadarı ile bir talepte bulunmak üzere olduğunu ve bu konuşmasının ikna edici olmasını umut ettiğini görüyorum. Baba ise daha önce defalarca duyduğu benzer konuşmalardan birini tecrübesi ile soğukkanlı biçimde dinliyor, henüz kararını vermemiş. Belki de gün içerisinde yaşadığı bir olayı anlatıyor. Sonuçta baba pek etkilenmiş görünmüyor ve yemeğine konsantre olmuş bir şekilde sakince oğlunu dinliyor. İkisi de iyi giyimli ve bakımlılar. Belli ki yakın çevreden ve baba akşam yemeği için oğlunun tercihi hamburgeri seçmek zorunda kalmış.

Hemen iki yan masada ise genç bir çift , erkek arkası bana dönük kız ise onun karşısında yüzü bana bakacak şekilde oturuyorlar. Özelilkle kızın yüz ifadesi, vücut dili ve ışıldayan gözleri ile erkeğin gözlerinin içine bakarak ağzı açık şekilde onu dinlemesinden, henüz ilişkilerinin başlarında olduklarını düşünüyorum.  Ellerinin ayaklarının sürekli hareket etmesi, birbirine dolanması, arada saçlarını kıvırması, kısacası kıpır kıpır enerji dolu oluşu buna en büyük işaret. Daha oturmuş ve yıllanmış ilişkilerde bu seviyede yüksek bir heyecan , en azından vücut dilinin bu kadar açık verdiği görülmez. Bu müthiş enerji kızı izledikçe bana da geçiyor. O kadar güçlü ki ne kadar mutlu olduğunu, kalbinin hızla çarptığını ve o anda tam da olmak istediği yerde, erkek arkadaşının yanında olduğunu anlayabiliyordum. Herşeyin o kızın gönlünce olmasını diledim. Muhtemelen yirmili yaşlarının henüz başlarındaki bu cıvıl cıvıl ve heyecanlı çift , kızın saf ve sevgi dolu bakışları ile beraber bende tarifi zor bir sıcaklık ve sevgi hissiyatı uyandırdı. Böyle mutlu çiftler hep ilgimi çekmiş, kendim seviyormuşcasına hep onların adına mutluluk ve aşk dilemişimdir. Umarım sevgileri daim olur.

Biraz daha ileride genç bir anne ve üç - dört yaşlarında sevimli bir kız çocuğu gözüme takıldı. Annenin tüm dikkati ve gözleri, yerinde bir türlü durmayan, yan masaların koltuklarına çıkıp inen , diğer masalardaki müşterilere gülücükler dağıtan ve onların tepkisini gözlemleyen kızının üzerindeydi. O güldüğü zaman o da gülümsüyor, surat astığında o da endişelenerek somurtuyordu. Kızının diğer müşterileri rahatsız etme olasılığına karşı fazla uzaklaşmaması için sürekli uyarıyor, bir yandan kendi yemeğini yemeğe çalışıyordu. Kızın ise hiçbir şey umurunda değildi. Sadece etrafındakilerin dikkatini üzerine çekip sonra da gülückleri ile onları selamlıyordu. Kimisi bu selama gülümseme ile karşılık veriyor ve küçük kızdan tekrar gülücük ile teyid almaya çalışıyor, kimisi ise hiç oralı olmuyor küçük kızı görmezden gelerek ellerindeki yemeği hızla yemeğe devam ediyorlardı. Kim bilir bazıları da çocukların ne kadar gürültücü olduğunu, etrafa rahatsızlıktan başka birşey vermediklerini düşünüyor, hatta çocukları olmadığı için içten içe sevinç bile duyuyor olabilirlerdi. Bir müddet sonra ona sürekli bakışıma bir anlam verememiş olacak ki , yüzünü kısmen örten sapsarı uzun saçlarının arasına gizlenmiş renkli gözleri ile kaçamak kısa bakışlar ile bana bakıyordu. Bir müddet sonra ise iyice utanmış ve koşarak annesinin yanına dönmüştü. Annesi ona yemeğini yedirmeye başlamıştı. Bir taraftan yemeğini yerken bif taraftan halen ona bakıyor olmamdan kuşkulanmış , kaçamak kısa bakışlarına devam ediyordu.

Saat akşam dokuzu gösterirken günün yorgunluğu iyice üzerime çökmüştü. Kalkma vakti diye düşünerek yerimden doğruldum. Merdivenlere yönelirken sağ omuzumun üzerinden geriye son bir bakış atarak, gidişime üzülmüş gibi arkamdan baka kalan küçük kıza göz kırptım. Hemen mahçubiyet dolu bir gülücük ile karşılığımı aldıktan sonra hızlı adımlar ile sessiz evimin yolunu tuttum. Yeni yıldan sadece ve sadece kalıcı bir sevgi ile huzur getirmesini diledim.

25 Aralık 2012 Salı

Günlerden Pazar

Hızlı adımlar ile kalabalığın arasına karışarak kayboluşunun üzerinden tam 243 gün geçti. Ne zaman saymayı bırakacağımı bilmiyorum. Sanırım pes etmeyeceğim, ta ki bir gün onu bile unutturacak birisi ile karşılaşana kadar. Şimdiye kadar böyle oldu, bundan sonra niye olmasın ki. Keşke ayrılıklardan ve yalnızlıktan , keşkelerden, beklemekten ve hayal kırıklıklarından ibaret olmasa hayat.

Herkesin dört gözle gelmesini beklediği, haftanın en güzeli ve popüleri, pazar gününün bir sabahına daha uyandım. Bir türlü uyku tutmayan zorlu bir gecenin ardından sabahın erken saatlerinde gözlerimi açtığımda, karşıda duran şifonyerin üzerindeki saatim sabah yedi yi işaret ediyordu. Yerimden doğrulmaya çalıştım ancak önceki gece uykusuzluğun verdiği sersemlik ile bunu başaramadım. Sıcak yatağımın içimde, evin soğukluğunu yüzümde hissedebiliyordum. Biraz daha bu şekilde tam olarak ayılana kadar kalmaya karar verdim. Gözlerimle yatak odasının soğuk ve karanlık duvarlarına baktım. Perde kapalı olduğundan dışarıyı göremiyor, nasıl bir havanın, günün beni beklediğini kestirmeye çalışıyordum.

Ev o kadar sessizdi ki kendi nefesimi rahatlıkla duyabiliyordum. Zaten sesli olması için de bir sebep yoktu son 243 gündür. Yine saydım, bırakamıyorum, aklımdan çıkartamıyorum bir türlü. Kimbilir kaç sabaha beraber , birbirimizin kollarında uyanmıştık, gözlerimiz ile birbirimizi uyanmışmıyız diye kontrol ederek. Daha sonra ufak bir günaydın öpücüğü ve sımsıkı bir sarılış ile taçlandırırdık sabahımızı.  İlk önce birbirimizin gözlerinin içine bakar, o gün için de sevgimizin sessiz teyidini alırdık. Sonra dışarıda yavaş yavaş aydınlanan gökyüzünü kızıldan maviye geçişini izlerdik. Hiç yataktan çıkmak istemezdik. Zamanın durmasını o anı tekrar ve tekrar yaşamayı , hiç yaşlanmamayı dilerdik. Mutlaka birimiz oyun bozanlık yapar ve güne harika bir başlangıç yapmak üzere kahvaltıyı hazırlamaya başlardık.

Bazen gizlice uzaktan onu seyrederdim. Doğallığına ve içten hali, tavırlarına hayrandım. Bir çocuk kadar saf ve korunmasız, tatlı ve şirin, onu izlediğimden habersiz elindeki işler ile uğraşırdı. En çok da onun narin ellerini tutmayı, gülümseyişini seyretmeyi, sımsıkı sarılmayı, saçlarını okşamayı severdim. Başını göğsüme yaslayıp beraber müzik dinlemeyi, televizyon seyretmeyi, arasıra gitmeyi çok sevdiğimiz sessiz ve huzur dolu göl evimizde harika orman ve göl manzarasını seyretmeyi severdik. Kışın şöminede yanan odunların çıtırtısı, yazın kuşların birbirleri ile cilveleşmesi, birbirimizin nefesi, kalp atışları, sıcaklığı, hayatı yaşanmaya değer kılanlardı. Bunlar ile sınırlı olmaksızın herşey onunla ile iken daha güzel, herşey mükemmeldi. Hayatım boyunca eksikliğini hissettiğim ne varsa onda vardı.

Gözlerim her etrafa bakışımda onu arar, kulaklarımdaki müziğin her tınısında aklıma o gelirdi. İşte iken bir an önce akşam olmasını ve onu görmeyi diler, akşamları ise hiç bitmesin hiç sabah olmasın isterdim. Her sabah onun ile bir başka doğuyordu güneş. Hiçbir şey eskisi gibi değildi onunla iken. Sanki bir melek bana eşlik etmek, bana sevgiyi , huzuru göstermek için yanıma gelmişti. Zaman zaman bir sürü adam varken neden ve nasıl benim gibi ortalama birisi ile beraber olduğunu düşünürdüm. Sonra hızlıca bu saçma düşünceden kurtulup bu kadar şanslı olduğum için içimden Tanrı'ya teşekkür eder, bunu mahvetmemek için herşeyimi vereceğime dair tekrar tekrar yemin ederdim.

Keşke daha önce karşılaşmış, onu tanımış olsaydım diye düşünürdüm. Ondan önce geçen zamanın boşa geçtiğini, onun ile birlikte hayatın benim için başladığından emindim. Tek yapmam gereken herşeyi berbat etmeden, çabalayarak , herşeyimi ona vermekti. Geleceğe dair çok güzel planlar yapmıştık. Biri kız biri erkek iki çocuk düşlemiştik. Herkes gibi mutlu bir ailemiz olmasını , her daim sevigimizin devam etmesini, sevgi ve huzur içerisinde beraberce yaşlanmayı, torunlarımızı kucağımıza almayı hayal etmiştik. Hatta kendi çocukluklarımızdan yola çıkarak eksikleri de tamamlamış ve kafalarımızda onlar ile ilgili profilleri bile oluşturmuştuk.  Tombul ve minik ellerini , masmavi gözlerini, pamuksu yanaklarını, sapsarı saçlarını, gülücükler saçan ufak ağzının içerisinden yeni çıkmaya başlayan dişlerini görebiliyorduk. Kim bilir kaç kere, ne olursa olsun hiç ayrılmayacağımıza, birbirimizi hep seveceğimize, çocuklarımıza iyi ve örnek birer anne-baba olacağımıza, ben yerine biz olacağımıza dair söz vermiş, yeminler etmiştik, hatırlamıyorum.

Yatakta kaskatı kesildiğimi, gözlerimden gelen yaşlara hakim olamadığımı fark ettiğimde saat sekiz olmuştu bile. Kasvetli ve kara bulutların hayatımın üzerine çökmesinin, güneşimi bir daha görememenin üzerinden tam 243 gün geçmişti. Daha fazla zaman geçmemesi, daha fazla benden uzaklaşmaması, onu tekrar görebilme umudumun giderek kaybolmaması için sabahlara uyanmak istemiyorum. Artık benim için hep akşam , hep karanlık , gözlerim donuk, ellerim soğuk, güneşim sönmüş, yürekten gelip süzülen gözyaşları ile eskiden su gibi akıp giden zaman şimdi geçmek bilmiyor, kahrediyor. İnanmak, kabullenmek mümkün değil sevgimizin ıssızlığa teslim olduğuna. En çok da ne kahrediyor biliyormusun ? Eskiden olduğu gibi her sabah olduğunda güne uyanmak, başlamak için sana ihtiyaç duymak mahvediyor. Eskisi gibi değil artık hiçbir sabahım , akşamım, günüm. Alışamadım sensizliğe , kalkamıyorum yeni güne. Çekilmiyor sensiz bu yatak, odalar, sensiz elim, senden yoksun bedenim.

22 Aralık 2012 Cumartesi

Gidiş

Oldukça endişeli ve etrafını dikkatle süzen gözler ile bakındı. Baktığı anlaşılmasın diye sadece gözlerini yerlerinden fırlayacakmış gibi bir sağa bir de sola gezdiriyor, her yeri iyice görmeye , onu gözden kaçırmamaya gayret ediyordu. Başkalarının dikkatini çekmemek için arasıra elindeki telefonla oynuyor gibi yapıyordu.

Hayatı, gerçekten ne istediğini ve elde etmek için ne kadar cesur olması gerektiğini bilecek kadar iyi tecrübe etmişti. Geçmişi, sevinçler ve pişmanlıklar, büyük aşklar ve ayrılıklar ile doluydu. Bu sefer de kendinden oldukça emindi. Hataya yer yoktu. Onu ürkütmek, kendisi hakkında yanlış bir izlenim edinmesini istemiyordu. Hayatta birisini tanımanın en zor şey oldıuğunu da çok iyi biliyor hatta geçmişinde yer alan bir çok yaşanmış hikayenin olumsuz sonuçlarını da buna bağlıyordu.

Fazla zamanı kalmamıştı. Bu kadar kısa bir sürede bu kadar zor olan,  kendini ona en iyi biçimde tanıtmayı , güvenini biraz olsun kazanmayı nasıl başaracaktı ? Düşünceler kafasını kemiriyordu. Sürekli planlar yapıyor daha sonra da bunları birer birer çürütüyordu. Zaman daraldıkça giderek başarısız olacağı endişesi artıyordu.

Onu hareketlerinden , konuşmasından, verdiği tepkileriden analiz etmeye çalışıyor ancak bir türlü nasıl yakınlaşacağına, samimiyetini ve iyi niyetini nasıl doğru aktaracağını bilemiyordu. Kız kendini yaptığı işe kaptırmış hatta oldukça bunalmış görünüyordu. Muhtemelen çocuğun farkında bile değildi.

Bir yanda çocuğun uzun süreden beri hissetmediği duygular ve azalan zamanın getirdiği baskı ile endişeli bekleyişi devam ederken diğer yanda o hayatının sıradan günlerini yaşıyordu. Midede uçuşan kelebekler ve iştahsızlık, arkadaşlarının uzunca bir süredir görmediği kadar tutuk ve durgun çocuk, şimdiye kadar hiç olmadığı kadar cesur olmaya ihtiyacı vardı, zira kaybı çok büyük olabilirdi. Uğruna bu riske girmeye değerdi elbet ama şansını en iyi şekilde değerlendirmek ve en iyisini yapabilme isteği de bir yandan düşündürüyordu. Halbuki en saf ve basit duyguları , heyecanı yaşıyordu içinde. Belli ki reddedilme ve başarısızlık korkusu sarmıştı. Cesaretini kıran bu olmalıydı.

Son gün gelip çattı. Gece, kafasında birbirini kovalayan düşüncelerin esiri olmuş uyuyamamıştı. İş yerine geldiğinde uykusuzluğu her halinden belli oluyordu. Yakın arkadaşları bile son dönemde gösterdiği normal halinin aksi durgun ve düşünceli tavırlarına bir anlam veremiyordu. Arkadaşlarını belli belirsiz selamlayarak yerine geçti. Ardından uykusuzluğunun etkisini azaltmak için kendisine bir kahve hazırladı. Bu hemen hemen her sabah yaptığı alışıldık bir işti. Kahve içmeden kendini güne hazır hissetmiyordu. Elinde kahve kupası ve ağzına kadar dolu koyu sabah kahvesi ile günaydınlaşan arkadaşlarının farkına bile varmadan yerine giderek oturdu. Gazeteyi eline alarak hızlıca bir göz gezdirdi. Günlük burç yorumlarına takıldı gözü. Önce onun burcunu daha sonra kendi burcunu okudu ve her ikisinin de nasıl bir gün geçirebileceği hakkında bir tahmin yürüttü içinden.

Akşam saatleri yaklaşmaya başladıkça gerginliği iyice artmış, büyük bir çaresizlik ve umutsuzluk hissi içini kaplamıştı. Her ne kadar hayatının fırsatı olduğunu düşünse de artık hiç yaşanmayacağına inanmaya başladığı hikayelerinin saf ve temiz kalmasını istiyor , bu düşün zamansız ve başarısız bir girişim ile mahvolmasını istemiyordu. Çaresizlik içerisinde saniyelerin birbirini kovalayarak dakikalara ve saatlere dönüşmesine, normalden daha hızlı bir şekilde akan zamana tanıklık etmekten başka çaresi kalmamıştı. İçini yoğun bir sis ve karanlık kaplamıştı. Nutku tutuldu , midesi kaskatı , gözleri nemli ,  geldiği yere kalabalığa tekrar karışırken ona son kez arkasından baktı. Hızlı adımlar ile sokağın köşesinde kayboluşunu izledi.

Birkaç günlüğüne bile olsa yanındaydı ve hiçbir şey yapamadan onu uzaktan seyretmek ile yetinmek zorunda kaldığı için, belki onun da aradığı ama bir türlü bulamadığı hayalinin müjdesini veremediği için kahroldu. Hayat ne kadar acımasız diye düşündü. İnsanların bu kadar yakın ama bir o kadar uzak ve birbirlerine yabancı olması çok acımasızdı. Dünyanın en zor şeyinin birbirini tanımak olduğunu iyi biliyordu ama bunu başaramadığı için başta kendisine ve bahane olarak da doğru zamanlama ve yer olmamasına çok öfkelendi. Koyu bir karamsarlık ve umutsuzluk içini doldurdu. Gözlerindeki yaş daha fazla tutunamadı ve tıpkı az önce bir daha dönmemek üzere hızla uzaklaşan düşü gibi onu yanaklarından süzülerek terk etti. Geriye ıssız ve kırık bir kalp, donuk ve boş bakışlar ile dokunuşlarından mahrum bıraktığı soğuk bir beden bırakarak gitti.

3 Haziran 2012 Pazar

Ne Hayırlısı

Yine benzer yaşanmamışlıklar, pişmanlıklar, keşkeler , ahlar vahlar. Bu sefer aşk kapıyı açık buldu girdi hemen içeri ama ben yoktum az sonra gelecektim. Beni göremeyince o da açık kapıdan çıkıp gitti. Bilmiyordum içeri yönlenirken yanımdan hızla geçerek uzaklaşan sevgilinin benim için geldiğini. Karşıdan gelirken , yanımdan hızla geçerek uzaklaşırken az da olsa yüzünü görmeye çalışmıştım , heyecanlanmıştım , siyah gözleri ile kaçamak hızlı bir bakış atıp hemen kafasını önüne indirmişti. Yanımdan geçip uzaklaştıktan sonra uzunca bir süre arkasından bakmış, içimden keşke bana da böylesi gelse diye hayıflanmış , iç geçirmiştim derinden.

O akşam ve takip eden akşamlar , işten geldikten sonra doğru dürüst birşey yemeden hep onu düşünmeye başlamıştım. Gizemli , yanımdan uçarak hızlıca geçip giden sevgiliyi düşünmeden edemiyordum. Acaba kime gelmişti , ne olmuştu da hızla kaçarcasına uzaklıp gitmişti. Kim onun gibi gizel birisini , bu kadar üzmüş olabilirdi ? Yanımdan geçerken kaçamak bakışlarındaki hüzün açıkça okunabiliyor ve gözyaşları rahatlıkla seçilebiliyordu. Ne kadar değer bilmez , sevgiden yoksun , taş kalpli ahmak var etrafta diye düşündüm. Neden hep böyle güzellikler hep hak etmeyenleri bulur ve sonu da hüsran ile biter , neden hep  ben, gökyüzünün masmavi deniz buluştuğu, günbatımında ise kızıla döndüğü mucize günlerden birinde daha içten içe haykırıyorum yalnızlığımın üzerini örterek ?

Herkes hak ettiğini yaşıyor , buna şüphem yok artık. Ben sebep oluyorum tüm bunlara, biraz da talih, tesadüfler belki. Ellerimin arasından kayıp giden daha kaç güzellik, daha kaç sevgili olacak bilmiyorum. Hayatım hep ayrılıklar ile geçiyor, bazen ben bazen o , bir şekilde teğet geçiyoruz birbirimizi, ıskalıyoruz hedefimizi , kalplerimizi.

Herşey boş bu hayatta ta ki sıcak bir kalp, sulu bir çift göz, sımsıkı sarılmış bir el, hızla çarpan bir yürek, gülümseyen bir yüz ve öpücüklere boğan bir dudak olmadıkça.

Hayırlısı diye birşey yok, ben sevinemedikten sonra , içim eriyip akmadıktan sonra , gözlerim gülmedikten sonra hayırlısı diye birşey yok...

1 Mart 2012 Perşembe

Seçim Senin

Birini özlemenin en kötü yolu, yanyana oturduğun halde onu hiçbir zaman elde edemeyeceğini bilmendir... demiş birisi, sonra başkaları da demiş , ben de dedim hem de birden fazla.

Seversin biter , ayrılırsın ama unutamazsın. Yanında olması seni yer bitirir, etrafında gördükçe nasıl birer yabancı haline geldiğinize anlam veremezsin, kahrolursun her defasında onu yeniden gördükçe. Sürekli onu boş ve yaşlı gözler ile uzaktan seyredersin çaktırmadan, gururun kırılmıştır, kederin kızgınlığa dönüşmeye başlamıştır. Nefret edercesine kızarsın ona. Baktığı, konuştuğu herkesten kıskanırsın. Hıçkırıklar boğazında düğümlenir, ona güçlü olduğunu göstermek için gözyaşlarını gizlersin. İçin içini yerken , düşünceler kafanı kemirirken sahte bir gülümseme ile hiçbir şey olmamış hissi uyandırmaya , umursamaz görünmeye çalışırsın. İnkar edersin yıkıldığını , zamanın durduğunu, güneşin battığını. Onun da aynen senin gibi sahte umursamaz ve rahat tavırlarını gördükçe iyice kahrolursun , aklından çıkartamazsın onu. Suçlamaya başlarsın , yanlış tanıdığını düşünürsün, hata yaptığını aslında sana uygun birisi olmadığını ve hayatından çıkması ile ne kadar şanslı olduğun yalanına inandırırsın kendini. Onun kötü bir insan olduğuna inandırmak istersin kendini. İçinde güçlü bir fırtınayı andıran büyük karmaşayı dışarı vuramazsın onun karşısında küçük düşmemek kaygısı ile. Gururun , egon tavan yapar. Hayalkırıklığının, acının tek sorumlusu olarak gördüğün ondan intikam almak istersin. Onun da en az kendin kadar incindiğinden emin olana kadar üzmek , kırmak istersin.

Tüm bu duygular içerisinde uzun bir zaman geçer , ta ki tesadüfler , fırsatlar sizi ayırana ve uzaklaştırana kadar. Ondan sonra buruk bir rahatlama hissedersin. Onu hayalinde yaşatmak üzere diğerlerinin yanına koyarsın , ta ki bir gün tesadüfen mutlu bir evlilik yaptığını duyana kadar hatırlamazsın. Kıskanırsın içten. Bir zamanlar hayat arkadaşı olarak gördüğün artık başka birisi ile yaşlanacak. Onun yerinde sen olabilirdin ama yoksun. Sen yalnız ve mutsuz, o ise artık seçimini yaptığı başka bir yolda başka bir eş ile bilinmeyene doğru gidiyor, bir süre sonra ufukta gözden kayboluyorlar.

Kısa bir geriye dönüş yaparak kafanda, artık anlamı olmayan çok geç kalmış ufak bir sorgulama yapıyorsun. İçinden çıkamıyor , cevapları olsaydı zaten o zaman bulurdum diyerek benden adam olmaz diyorsun, ayağınla altındaki parke taşlarına hafifçe vurarak. Eller cepte umursamaz ve rahat bir beden ancak çaresiz ve sorular ile dolu karmaşık bir kafa ağır ağır yürümeye başlıyorsun, bu güzel sıcak yaz akşamında. 

Gözüne bir çift takılıyor , elele , sarmaş dolaş denizin , manzaranın , güneşin batışının ve martıların keyfini çıkartıyorlar. Aldıkları haz, birbirlerini her geçen an daha sıkı kucaklamaları ve ellerini sıkıca kenetlemelerinden anlaşılıyor. Yaslamışlar başlarını birbirlerine , dünya umurlarında değil. Sadece onlar ve martılar var. Tatlı esen meltemin getirdiği tuzlu deniz kokusunu ciğerlerine dolduruyorlar. Yüzleri sanki bir kukla suratı gibi devamlı gülümsüyor. Gözleri kısık , kimi zaman kapalı, doğayı ve nefeslerini dinliyorlar. Deli gibi atan kalplerine eşlik eden hızlı nefes alıp verişlerinin , aynı tempoda göğüslerinin iniş ve kalkışlarının farkına varıyorlar. Kendi ve etrafındaki tüm canlılığın tadını çıkartıyorlar. Kızın saçları rüzgarda uçuşuyor, oğlanın yüzünü kapatıyor arasıra. Saçlarını kokluyor , alnına bir öpücük konduruyorç Gözleri kapalı olan kız yavaşça kafasını doğrultup oğlanın gözlerinin içerisine bakıyor bir müddet yüzündeki her daim tebessüm ile beraber. Belli ki hayatta ondan değerlisi yok onun için, hemen anlaşılıyor uzaktan bile olsa bakışlarından. Dudaklarına ufak bir buse konduruyor ve oğlanın da bundan hoşnut olduğunu kısa bir bakış ile gözlemledikten sonra tekrar başını yaslıyor omuzuna. Gözlerini tekrar kapatarak doğayı ve onu nefesini , kalp atışlarını dinlemeye devam ediyor. 

Elleri cebinde , rahat görünümlü, dünyayı umursamayan, güçlü sen, gördüklerin karşısında aslında nasıl bir yanılsama ve sahte form içerisinde olduğunun farkına varıyorsun. Güçlü ve rahat görünümünün aslında içindeki korkak, kırılgan ve savunmasızı korumak için oluşturduğun bir kalkan olduğunun bir kez daha farkına varıyorsun, her ne kadar itiraf etmekten nefret etsen de bunu.

Seçim senin ; ya bu sahte kimliğin ile etrafına sağlam ve güçlü mesajı vererek onlardan göreceğin takdir ile dev gururunu okşayacak , egonu tatmin edecek ya da zor olanı seçerek kendin olacak , eksikliklerin , üzüntülerin ve yalnızlığın ile yüzleşeceksin. Kendini herkese sevdirme kaygısından uzak, inandıklarının peşinden gidecek,  gerçekten daha güçlü olacak , en güzelini, mutluluğu , onu bulacaksın. Seçim senin.

24 Şubat 2012 Cuma

Onsuz

Keşke sonsuz bir hayat şansı verilmiş olsaydı bana dünyada yaşayan herkesi bu zaman içerisinde tek tek tanımak isterdim, konuşmak, her birisinin ancak benzerlikten öteye gitmeyen farklı bakış açılarını, yaşadıklarını, hissettiklerini duymak, dinlemek isterdim. Hepsinin gözlerindeki o ifadeyi uzun uzadıya incelemek , onlar gibi bakarak , düşünerek onlar gibi hayaller kurmayı isterdim. Yaratıcılığımı ve hayal dünyamı zorlayarak onları da içeriye alabilmek, farklı hissedebilmek isterdim.

En çok da fırsatım varken kıymetini bilemediğim , daha sonra da bir daha göremediğim sevdiklerimi uzaktan izleyebilmeyi isterdim. Ruhumun bedenden ayrıldığını, sevdiğimin yanına gökyüzünde süzülerek indiğimi, yanında o beni fark etmeden saatlerce onu seyrettiğimi hayal ediyorum. Onu olabildiğince doğal hali ile ürkütmeden sulu gözler ve nefes almadan uzun uzun seyretmeyi çok istiyorum. Onun kılına bile zarar gelmeyeceğini bilerek istediği zaman yardımına hemen koşabilmeyi , üzüldüğünde yanında olmayı o fark etmeden çok istiyorum. Beni fark etsin istemiyorum , onu sevdiğimi hissetsin, güven duysun ama benim olduğumu asla anlamasın. Ben olmuşum başkası olmuş önemli değil çünkü o güvende ve mutlu olsun yeter bana. Onu mutlu etmek için ona sarılmam , onun elini tutmam, onu öpücüklere boğmam gerekmiyor. Bunu o da biliyor. Bedenim olmasa da herşeyden daha güçlü sevgim ve tüm enerjim ile onu kimsenin yapamayacağı kadar sevebilir , koruyabilir, sürekli onun ile beraber olabilirim.

Halen en çok acısını duyduğum, içimden deliler gibi isteyip ama bir türlü itiraf edemediğim sevmişliklerimdir. Fazlasını hakettikleri sevgimi söyleyemediğim ve hala çok değer verdiğim geçmişte kalanlar içimi derinden sızlatır. Yaptığım hataları sonradan çok pişman olmama, hatta fırsat verilmesine rağmen tamir edemeyişime , içimden avazım çıktığı kadar onu sevdiğimi haykırmama rağmen bir türlü ona söylememiş olmam beni derinden üzer. Güneş altında kırlarda çimlerin üzerinde uzandığımızı, masmavi gökyüzünü ve beyaz pamuk gibi bulutları izlerken birbirimize sevgi sözcükleri fısıldadığımızı ve sonra sımısıkı sarılarak deliler gibi öpüştüğümüzü kurgulamış , hayal etmişimdir. Sinema kaçamakları yaptığımızı, bir sahilde bankta oturarak elele denizi seyre daldığımızı , geleceğimiz hakkında konuştuğumuzu, konserlere gittiğimizi , bir günün başlamasına, güneşin doğuşuna , doğanın uyanılşına tanıklık ettiğimizi, gece yıldızlarla dolu gökyüzü altında ayı seyrettiğimizi, uzaklarda diğer gezegenlerde bizim gibi yaşayanları birlikte hayal ettiğimizi düşünürdüm. Bunlardan hiç haberi olmazdı. Kendi pembe ve kırılgan dünyam içerisinde olup biterdi herşey. Bir tek benim girebildiğim , anahtarı sadece bende olan bir dünya.

Doğumgününe daha bir ay olmasına rağmen onu şaşırtma, sürpriz yapma telaşına kapılırdım. Onu nasıl mutlu edeceğimi bulmaya çalışırdım şimdiden. Hatta hediyesini alıp ama daha sonra verememişliğim de vardır. O kadar heyecan ve telaş, sonra zamansız bir ayrılık ve iki yabancı olmuşuz tekrar, sanki daha önce hiç karşılaşmamışız gibi. Sanki daha önce hiç onun elini tutmamış , başı göğsümde beraber koltukta uyuya kalmamışız gibi. Sanki daha önce hiç sulu gözlerinin içerisinde kaybolup gitmemişim , saçlarını okşayıp kokusunu içime çekmemişim gibi. Sanki hiç ona sımsıkı sarılmamış , nefesini ve hızlanan kalp atışlarını , sıcaklığını ve yumuşak tenini hissetmemişim gibi. Sanki hiç ben o, o da ben olmamış gibi.

Onu ne kadar sevdiğimi ifade edememek , buna fırsatımın olmaması kahrediyor. Sadece gözlerim ile anlatabildiğim ancak karşılaştığımız nadir anlarda sessizce haykırdığım ve sonuçta göz yaşları olarak çıkan sözcükler sevgimin kanıtı, ancak anlamıyor haklı olarak. Bir yabancının ona takılmış bakışlarına bir anlam veremiyor , hemen bakışlarını kaçırarak uzaklaşıyor hızlıca. Arkasından yas tutmak ve unutmaya çalışmak gibi dünyanın en zor ve acılı dönemini yeniden yaşamaya başlıyorum. Bir daha tıklatılana kadar kapımı kapatıyor ve içeriden sürgüleyerek iyice kapandığından emin olduktan sonra soğuk yatağıma giriyor , üzerime yorganı çekiyorum. Sadece nefesimin sesi ve onun kafamdaki görüntüleri ile başbaşa kalıyorum.

6 Şubat 2012 Pazartesi

Küçük Hazlar Peşinde

Bir süre önce, ulaşmak istediğim noktanın esiri olduğumun farkına vardım. Tek başıma değil tabi biraz gözlem yaparak , diğerlerinin hayatına dışarıdan yabancı bir göz ile izinsiz girişler yaparak, bir çoklarının da benzer durumda olduklarını görerek bu sonuca vardım. Kendimi, defalarca olduğu gibi sorgulayarak , eleştirerek bilemezdim bunu. Kendime bir yabancı olarak bakamazdım , tarafsızca.

Dolayısı ile uzun bir süredir artık  sonuçlandırmanın yanısıra  izlediğim yolun kalitesi ve biçimi ile uğraşmaya başladım. Sona giderken yolda gördüğüm , geçtiğim yerlerin farkına vardım. Onları da yaşadım , zaman verdim , ilgilendim onlarla. İlerisi bulanık , bir sis perdesi var , göremiyorum tam olarak. Orada olduğundan , beni orada beklediğinden de emin değilim. Varlığından bile emin olmadığım bir nokta için tüm hayatımı ona adamam ne kadar doğru ? En azından ona giderken geçen zamanı boşa harcamamak , çekinmeden tamamem özgürce ruhumu ve bedenimi akışa bırakmak , havada uçarken masmavi gökyüzüne, bulutlara , yere düştüğümde ise toprağa, çimlere bulaşmak, dokunmak, kokularını içime çekmek ve bir an olsun gelecek endişesi olmadan geçmişi de bırakarak anı yaşamak ne güzelmiş meğer.

Aslında uzun yıllar önce çıktığım , ne kadar süreceğini ve nereye varacağını bilmediğim bir yolculuk bu. Yol uzun , şartlar zorlu ve acımasız. Hiç bitmesini istemediğim bir yolculuk ve ona dair bir yol hikayesi kafama kazınmış. Asla bir sonraki hamleyi bilemediğim bir satranç oyunu bu. Rakip zorlu ve tecrübeli. Benim gibi daha niceleri onun oyun tahtasından geçmiş ve hep o kazanmış. Ama yine de herkes bir umut oyunu sonuna kadar oynamış, bazıları erken pes etmiş , bırakmış oyunu, kaderlerine razı olmuşlar, mahrum kalmışlar sonuçtan belki de ilk kazanan olamadan kalkıp gitmişler masadan.

Acele etmeden , düşünerek ve cesurca yapmak gerek hamleleri. Acele etmeden çünkü vakit var , mümkün olduğu kadar oyunu uzatarak haz almak olmalı , sabırsızca davranıp bir an önce sonuca ulaşmak ümidi ile aptalca hamleler yaparak herşeyi berbat etmemek olmamalı bu oyunun amacı. Kurallarına göre ama kuralları içerisinde özgürce oynamalı , keyfini çıkartmalı, yaşamalı, hissederek, tüm vücudunu kullanarak, gerçekten içinde olmalı oyunun. Oyun da olsa ciddiye almalı, bir anlamı olmalı.

Küçük hazlar eşliğinde yolcu yoluna devam etmeliyim , garantisi olmayan bir mutluluğun peşinde bir ömür koşarak tümünü mahvetme riskini alırken, koşarken de hayatı ıskalamadan yaşayarak, bana hazırladığı çeşitli sürprizler için ona şans vermeliyim, akışına bırakmalıyım. Kendi elimle kendi mutluluklarımı yok etmemeliyim. İzin veriyorum herkese hayatıma girmeleri için, bana hazırladıkları hediyeleri sunmaları, sürprizleri yapmaları için. Beğenmezsem geri veririm kırmadan, üzmeden. Kimsenin beni zenginleştirme, mutlu etme hakkını sınırlamıyorum , özgür bırakıyorum herkesi, küçük hazların beni bulmasına izin veriyorum.

31 Ocak 2012 Salı

Meçhul'e Mektup



Selam

Yine mi veya bu da nerden çıktı dediğini tahmin edebiliyorum. İnsan doğasında kendine geniş bir yer edinmiş gurur ve ego vb zararlı şeyleri şu an çekmeceye kilitleyerek, kenara koyarak, biraz da senden yola çıkarak birşeyler karalamak istedim, pek de açıklayamadığım bir sebepten ötürü biraz içime gittim, bir nevi hesaplaşma senin hakkında. Başlamadan biten bir arkadaşlığın hesaplaşması belki. Benim için sanki 40 yıldır tanışıyormuşuz gibi samimi ve dürüst bir havada geçen güzel bir akşamın ardından , seni tanıdığıma çok memnun olarak ayrıldım yanından. Tekrar teşekkür ederim lafı geçmişken.. Öyle zor birşey ki yeni bir insanı tanımak aynı şekilde kendini ifade etmek, bırak günleri yıllar alıyor, çiftler bile hayatları boyunca yeni şeyler öğrenebiliyorlar birbirleri hakkında. Dolayısı ile ön yargılı olmamak gerektiğini , egonun ve aşırı gururun ön planda olduğu bir arkadaşlığın bile mümkün olamayacağını kendime söyledim durdum. Her zaman daha iyi olabilmek için de herhalde hayatımın sonuna kadar öğrenmeye , çabalamaya devam edeceğim. Kimsenin olmadığı gibi kendimin de mükemmel olmadığımın farkında olarak tanıdığım yeni insanlardan da birşeyler öğrenmeye çalışarak ölüp gideceğim birgün ama bunu acı-tatlı yaşanmışlıklarla dolu bir hayatın sonunda yapacağım, bu beni çok da sevindiriyor aslında. Iyi ki varsın, senden de çok değerli kazanımlarım oldu aslında bu kısa sürede, arada söylediğin bazı şeyler tek bir kelime bile bende bir şeyleri tetikledi, buradan da hareketle çok değişik yerlere aldı götürdü beni. Uzun zamandır hiç ziyaret etmediğim hatta nerede olduğunu bile unuttuğum kapılara gittim derinlerde. Bu kapıları tekrar açarak içeride uzun zamandır tek başına bıraktığım kendimlerle yüzleşmeme biraz vesile oldun aslında. Bundan da çok memnunum. Genel olarak belki de görünenin aksine içime atan birisi olduğumdan ne kadar çok da şey birikmiş bu kapıların ardında şaşırdım. 

Ama bazı şeyler var ki bu kadar yıl geçmesine rağmen hiç değişmiyor , belki bundan 10-20 yıl sonra bile aynı şeyleri hala yaşıyor , hissediyor olacağım, bu da her zaman şaşırtmaya devam ediyor beni. Hatalar, üzüntüler, sevinçler , başarılar vb şeyler. Keşkelerin bir cevabı olsaydı , kalbin kör bir gözü olmasaydı, elimiz ayağımıza dolaşmasaydı, heyecanlanmasaydık, ağlamasaydık, üzülmeseydik , sarılmak zorunda kalmasaydık daha mı iyi olacaktı herşey ? Bence hayır , sıklıkla söylenen bir söz var , çok da katılırım , mutluluk veya insan için erişmek istediği yer neresiyse aslında önemli değil , ona ulaşırken ki katettiği yol , yaşadıkları önemlidir , bu küçük mutluluklarla hayatına bir anlam kazandırır , bir anlamı olması gerekir yaşamın. Yoksa varmak istediğin yere vardığında bir bakarsın yıllar geçmiş , ömür tükenmiş, herşey geride kalmış, telafisi yok. Yaşam boyu sonucu beklemek yerine o yılları dolu dolu yaşamak onlara bri anlam katmak gerektiğini düşündüm, şu an bulunduğum noktadan memnunum genel olarak , sonuçta insanın doğasında var tam tatmin olamamak ancak herkes gibi eksikliği hissedilen şeylef hep olacak, olmasaydı zaten eksik diye bir kavram da olmazdı, bu da bakıldığında bir bakıma manevi haz veriyor insana, özlem duymak ona kıymetini bilmeyi ve sahip olduğunda doyasıya yaşamasını sağlıyor.. diyerek  yavaşça kapanan kapının ardındaki ses derinleşerek uzuyor ve gidiyor sonunda.

Neyse kapattım kapıyı merak etme yoksa bu sabaha kadar sürer gider , sadece biraz aralamak istedim kapıyı senin de katkının, payının olduğunu bildiğim bu yolculuğumun hatırası olarak. Bazen, insan veya sadece ben, işte böyle durup dururken yazabiliyor buna şahit oldun. Bu yazdıklarımdan belki bir hastalık sonucu da çıkabilir, normaldir , neysem oyumdur , aksini iddia etmiyorum zaten.

Bu seneye iyi başlamadım manevi olarak biraz duygusal dalgalanmalar iş ve özel hayatımdan kaynaklanan ama böyle bitmeyeceği kesin. Eğer buraya kadar okuduysan teşekkürler sabrın için. Tekrar minnettarım samimiyetin ve dürüstlüğün için . Sende beğendiğim en önemli şey medeni cesaretin , açık sözlülüğün, akıllı olmak kaydı ile kendi çizginden ödün vermeyişin. Bunlar güçlü bir karakter için önemli ve gerekli şeyler. Hatalar hep olacak , bunların farkında olduktan sonra daha da güçlenerek tüm sıkıntılarını aşacaksın, biraz sabırlı olman gerek ( bende olmadığı için eksikliğini çok hissediyorum). İnsanların gerçek niyetlerini anlamak zor, sezgiler genelde doğruyu söylüyor böyle zamanlarda, onlara güven, dikkat çekici olduğun ve bunu da bildiğine eminim , sezgilerin seni doğru yere götürür. Tüm olumsuzlukları , insanları hayatından çıkart , direkt hem de tekme, tokat :) onlarla geçen her saniye zarar inan. Bu sene toparlanma ve kendini iyi hissetme senen, bundan sonra da böyle hissetmek senin umrunda , hiçbişeyin sorumlusu sadece karşındaki olmuyor , onu seçen sensin , bu iş-arkadaş-aşk her yerde böyle. Söylenmek yerine farklı bir seçim yapmak lazım. Aklıma geldi keman işine tekrar başlasan süper bişi çok hoşuma gitti, zevk aldın mı bilmiyorum ama aslında müzik ile ilgilenmek ruha da çok iyi geliyor. Ben de yıllar önce bıraktığım yerden sonra uzun zamandır içimde olan piyano ya başlamak istiyorum , hayırlısı.

İçimden bu geldi , korkutmadım ya da endişelendirmedim umarım filmlerdeki gibi notlar yazan , korkutan tipler gibi :)) içimden gelmiş bende durdurmadım. Senden ufak bir kesit görebildim, gördüğüm kadarını da özledim diyereekk bu saçmalığıma bir son veriyorum. gündelik hayatta böyle diyorlar buna.

Sevgilerimle 
Toygar

9 Ocak 2012 Pazartesi

Kırıklar


Yanlış giden birşeyler vardı diye düşündü. Hep aynı son, hüsran, kalp kırıklıkları, yeni bir umutsuzluk döneminin daha başlangıcı, keşkeler , pişmanlıklar ile dolu bir dönem daha başlıyordu.

Belki de hayatın ona anlatmak istediği birşeyler vardı, deniyordu onu, sınıyordu daha iyi birisi nasıl olabilir diye. Kararlıydı artık buna bir son vermeliydi. Değişik yapmalıydı birşeyleri yoksa sonuç hep aynı olmaya devam edecekti. Bunu kesinlikle istemiyordu. Değişim !! sihirli kelime buydu ama söylendiği kadar kolay değildi bu. Gerçekten istemeliydi, hissetmeliydi. Tahmin ettiği kadar zor olmayacaktı. Sebebini biliyordu, nerde yanlış yaptığını ancak gerekli gücü kendinde bulamıyordu. Yaşanmışlar epey yormuş, yıpratmıştı ruhunu. Elinden tutacak , yerden kaldıracak bir ele ihtiyacı vardı son kez. Son bir şanstı tüm istediği, herşeyi düzeltecekti. Ama hayat zordu ve onu sınamaya devam ediyordu. Umudunu yitirmemeye , sabırlı olmaya çalışmaktan başka elinden birşey gelmiyordu. Keşke tüm kırıkların parçalarını birleştirebilse, tamir edebilse, eskisi kadar sağlam olmasa da tekrar anlamlı bir bütün haline getirebilseydi, onu tutsa elinde, hiç bırakmasa, sımısıkı tutabilseydi. 

Onun elinden kayıp gittiği anı hatırladı birden. Zaman yavaşlamıştı elinden kayıp giderken , ağır çekimde ellerinin, parmaklarının arasından kayıyordu. Fark ettiğinde çok geç olmuştu artık. Tekrar tutmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Ellerinden kayıp giderken, kafasında tek birşey vardı. Onsuz bir hayat düşünemiyordu. Birden, onun kendisi için ne kadar vazgeçilmez ve değerli olduğunu hissetti. Parmaklarının arasından kayarken ruhunun da bedenini onun ile terk etmekte olduğunu hissetti. Gözlerindeki parlaklık, yaşam belirtisi, yerini donuk ve anlamsız bir bakışa bıraktı. Ona can veren yoktu artık. Vücudu bir kukladan ibaret bez bir bebek gibi yere yığıldı. Yerde saçılmış kırıklara bakan donuk ve cansız gözlerinden sıcak yaşlar yavaşça süzüldü. 

Bunların bir rüya olmasını ,  birer hayal olmasını hayatında hiç olmadığı kadar çok istedi. Belki dört, beş saniye içerisinde olmuştu herşey ama ona yıllar gibi gelmişti. Hiç olmaması için zamanı durdurmak istemiş ama başaramamış, mümkün olduğunca yavaşlatmıştı. Sonuç kaçınılmazdı onun için. Aslında yabancı değildi tüm bunlara. Kimbilir kaçıncı kırıktı, bu da diğerleri gibi derin bir yara daha açmıştı onda. Asla kapanmayan bu yaralar onu, zaman geçtikçe iyice güçsüzleştirmişti. Artık kendi başına ayağa kalkmaya gücü yoktu. 

Aradan geçen bunca yıldan sonra hala yerdeydi. Ayağa kaldıracak, yardım edecek, elini uzatacak kimsesi kalmamıştı. Hepsini kırmış, paramparça etmişti. Artık nefes almakta zorlanıyordu. Ruhu bile ona dayanamamış , terk edeli çok olmuştu. Artık tek isteği daha fazla kırığa sebep olmadan ayrılmaktı buradan. Çok geçti artık herşeyi değiştirmek için. Kırılanlar geri gelmiyordu.

- Çok üzgünüm kırdığım için sizleri, ben olmasaydım hayat daha güzel olurdu sizin için.. 

Ağır ağır gözleri kapandı, son kez derin bir nefes aldı ve yavaşça içinde kalanlar ile beraber bıraktı kendini.