24 Temmuz 2011 Pazar

Öznel Olan

Ben aklımda yarattığım bir kadına aşık oldum, gözüm ondan başkasını görmez oldu. O kadar gerçekti ki kokusunu bile duyabiliyordum. Saçlarını yanaklarımda gezdiriyor, sıcak nefesini yüzümde hissediyor, kalbini sanki elimde tutuyormuşcasına, sanki benim vücudumda atıyormuş gibi yakınımda hissedebiliyordum. Yüzünün ve vücudunun tüm sıcaklığını emiyor, onu sımsıkı sarmış, tüm duyularım ile en ufak bir ürpertisini bile hissetmeye çalışıyordum. Ruhlarımız sanki bir olmuş, aynı bedende kalbimiz çarpıyor, nefes alıyor ve sessizliğimizi dinliyorduk.

Onunla beraber koltuğumuzda uzanıp televizyon seyretmeyi, sabahları kalktığımda onu görerek güne başlamayı, çarşıda beraber dolaşmayı, ona sımsıkı sarılarak geceleri gökyüzünde yıldızları seyretmeyi, ona ellerimle balık yedirmeyi, ağladığında gözyaşlarını silerek yaşlı gözlerinde yansımamı seyretmeyi, kimselere aldırış etmeden sahilde liseli çocuklar gibi elele koşarak çimlere atlamayı , muhteşem toprak ve deniz kokusu ile gözlerinde kaybolarak ciğerlerimi doldurmayı, daha önce kimsede görmediğim kadar güzel ve tatlı gülümsemesini hergün bir kere daha görebilmeyi, onu kaybetmekten korkarak ölümsüz olmayı düşledim.

Onun ile yarattığım yatakta yattım, kusursuz bir dünyada kusursuz bir beraberlik ve adanmışlık yaşadım. Herşeyin  kusursuz olması için sadece onun olması yeterdi. Tüm sevinçlerimi, üzüntülerimi, kimsenin bugüne kadar girmediği, görmediği, duymadığı iç dünyamda ne kadar sevgi kaldı ise, ortaya çıkardım. Tüm duvarlarımı indirdim. Ona koşulsuz, şartsız bağlandım, kendimi adadım, teslim oldum. Hiçbirşey gizlemedim, ne düşündüysem, hissettiysem söyledim, onu dinledim. Onun hakkında en ufak bir şüpheye kapılmadım, tüm içtenliğim ve saflığım ile ona güvendim, sarıldım. Tüm yargılarımdan arındım. Onun da bana teslim olması, sevmesi için içimden Tanrı'ya yalvardım. Hayata gelişimin bir amacı var ise eğer, bu olması için dua ettim. Gözlerim yaşlı, ona karşı hislerimin de karşılıklı olmasını diledim.

Cevabını almadan , daha şimdiden kendimizi mutlu bir çift olarak görmeye başlamıştım bile. Onun ile geçen hergün, sayısız öpüşmeler, mutluluk dolu kahkahalar, hiç bitmeyen konuşmalar, herşey çok güzeldi. Birbirimiziçin yaratılmıştık. Birbirimizi çok iyi anlıyor, gelecek ve çevre kaygısı olmadan günümüzü gün ediyorduk. Sınırsızca ve biraz da fütursuzca harcıyorduk zamanı. Cennete şimdiden gitmiştik. O kadar kusursuzdu ki herşeyi olduğu gibi kendimizi hiç sınırlamadan yaşıyorduk. Çekince, gurur ve korkulara yer yoktu ilişkimizde. Nerdeyse anne karnından çıktığımız an gibi saf ve temizdi herşey, başa dönmüştük, daha önce hiçbirşey yaşanmamış, birbirimizin gözlerine bakarak bu dünyaya merhaba demiştik.

Bu birliktelik, aşk,  ilişki, teslim olma adına her ne derseniz deyin, sonsuza kadar ruhum ile başka bedenlerde de var olmaya devam edecek, bedenin sadece bir araç olduğunu unutmadan.

5 Temmuz 2011 Salı

ZAMAN

Hayata karşı oynadığım maçın ikinci devresinden merhaba. Daha 2 yıl oldu 2.yarı başlayalı geç kalmadınız, meraklanmayın. Tamamı 70 yıl eğer maç daha önce iptal olmaz ise.Maçı almak için berabere biten ilk yarının ardından bu devre son kozumu oynamalıyım. Herşeyimi , bütün gücümü ve zekamı ortaya koymalıyım. 1 gol beni çok rahatlatacak. Fark peşinde değilim, hayata karşı o kadar güçlü değilim. Tek istediğim yalnızca 1 gol, beni değerli, önemli, başarmış hissetmemi sağlayacak, Hayata karşı küçük de olsa karşı gelebilmiş olacaktım.

İlk devre gol pozisyonu bulamadım, oyunu kendi yarı sahamda kısa paslar ile defansif bir yapıda geçirdim. Yaptığım hatalardan ders aldım, karşı takımın oyuncularını tanımaya çalıştım, her birisi ayrı bir iz bıraktı bende. Kimisi ile karşılıklı güldük-eğlendik, kimisi ile ağladık - sızlandık, en güzeli tabi sevdik - sevildik hatta ayrılmak zor geldi topu devamlı taça attık, zamandan çaldık. Bir keresinde bu sebepten ceza bile yedik, zaman çok değerliymiş meğer, herkesin harcı değilmiş onu sorumsuzca harcamak bunu öğrendik sanki çok umurumuzdaydı.

Hayata atılan çalımlar, koşuşturmalar, fauller arasında geçti gitti zaman. Ilk yarıyı bitiren düdük ile irkildim farkına vardım geçen zamanın. Devre arasında geçmişi muhasebeleştirdikten, hesapları kapattıktan sonra nasıl bir 2.yarının beni beklediğini düşündüm daha doğrusu düşünmeye çalıştım. Zaman her zamanki gibi hızla akıp geçti ve düşünmeye fazla da fırsat bulamadan 2.yarı başladı.

Sahaya çıktığımda ilk yarıda oyuna başladığım halime kıyas ile çok daha heyecanlı olduğumu fark ettim. Buna karşın ilk yarıda oyun tarzını biraz da olsa çözdüğümü, onu daha iyi anlamaya başladığımı düşündüğüm Hayat'a karşı hazırlıklıydım. Kafamda hemen bir oyun kurgusu geliştirdim, nelerin beni beklediğini, nasıl kıvrak olacağımı, kendimi herşeye karşı hazırlamam gerektiğini düşündüm. Herşeyi olduğu gibi kabullenecek ve hemen aksiyon alacağım, ilk yarıda yaptığım gibi birbirini kovalayan hayallerin arkasından koşmayacağım. En azından, her gün değişen çocuksu hayallerime çok sevsem de zorunlu olarak veda etmem gerekiyor.

Zaman, bu yarıda benim için çok değerli. Hızla, bir şelaleye doğru akan nehirde sürüklenir gibi zaman da belirsiz bir sona doğru akarak beni sürüklüyor, nehirin sona erdiği ve devamını göremediğim bir sona doğru hızla çekildiğimi hissediyorum. Bir sis bulutu çökmüş, sonu simgeleyen şelalenin sesini duyabiliyor ancak nerede olduğunu ve ne kadar kaldığını göremiyor, tahmin edemiyorum. Henüz olmasa da, belki ileride, sona doğru sürüklenmemek için eskisinden çok daha kuvvetli tutunacağım, belki de ellerimden kayıp gitmesine yaşlı gözler ve pişmanlıklar ile yalnızca seyirci kalacagım hayatımın her bir karesi gözlerimin önünden yavaş yavaş geçiyor. Kareler geçtikçe o anı tekrar yaşıyor, hissediyorum. Kimi zaman yüzümde bir tebessüm önce kahkahaya ardından hüzüne ve gözyaşlarına boğuluyorum. Kalbime bıçaklar saplanıyor, miğdeme iğneler batıyor. Herşeyi olduğu gibi yaşamak, rol yapmadan o olmak bazen ne kadar acı verse de hayatımda beni mutlu eden tek şey olabilir.

Bazen kahkahalar ile anlamsızca gülerken, bazen ise sinirim bozuluyor hüngür hüngür ağlarken buluyorum kendimi. Bazen sinirli ve gergin, bazen sakin hatta vurdumduymaz denebilecek kadar tepkisiz oluyorum. Bazen umurumda bazen umurumda değil. Ölen ölmüş bana ne, hayat devam ediyor nasılsa benim için. Bazen ölen ile ölüyorum hatta beni daha önce gömsünler diye ağır ölü numarası yapıyorum.Acil ölü, bir an önce gömülmesi gerek. Çekilin ! Ağır bir ölü geliyor, yol verin.

Bazen başarılı oluyorum başkalarından herhangi bir övgü beklemeden kendi kendime, bazen ise başarısız, hiç beklemeden tam aksine herkes kendiliğinden sövüyor. Ben başarısız olmayı başarılı olmaktan daha çok sevmeye başladım belki de, ne güzel kimse karışmıyor, gözden uzak, yalnız takılıyorum kendi zamanımda. Onlara neymiş !! Kendi zamanımdan yiyorum, ben onlara karışmıyorum!!. Başarısızlığı seviyorum, yalın, samimi ve içten. Herşey olduğu gibi, değişen birşey yok çünkü ortada sebep de yok. Başarısız oldum o kadar, hadi devam edelim, birşey yok.

Benim için onlar bir araç olmaya başlıyorlar yavaştan. Istediğim veya bir sebepten ihtiyacım olduğu vakit faydalanayım diye. Bencil mi oldum şimdi ? Geçiniz, herkes bencil. Karşılıksız verme diye birşey var ise ancak masallarda, hayal dünyasında hatta en büyük yaratıcılık ürünü diyebilirim.

Bazen de beni sona sürükleyen bedenimi sorguluyorum ne gerek ? Madem bedene can veren ruhum, bedensiz de kendini ifade edebilir, görünme kaygısı, şekilcilik olmadan , bir de bununla uğraşmadan kafa rahat, ruh rahat sonsuzluk.

2.Yarı başladı ve zaman ilk yarıdan daha hızlı akıyor. Gerektiğinde akışı yavaşlatmak için tutunabileceğim sağlam bir dal, bir kaya, belki de diğer bir ruha ait beden yok etrafta. Sondan kaçış yok, suda amaçsızca çırpınmak yerine akıntı ile beraber yüzerek suyun, havanın, manzaranın tadını çıkartmak en iyisi.