31 Aralık 2008 Çarşamba

Bir Yılbaşı Akşamı

Pikaptan Albinoni'nin Adagio'su yükseliyor , odanın her köşesine ve kıvrımına dolanıyor , uzaklarda huzuru arayan ruhumun , akşamları dolu gözlerle , yıldızlar arasında hayallere daldığım penceremin kenarındaki koltuğumda , bıraktığı bedenime değiyor , teselli edercesine şefkatle okşuyor.

Soğuk bir kış akşamı , yalnızlıktan üşüyen ve titreyen bedenimi biraz olsun ısıtabilmek için sımsıkı dolandığım eski , battaniye bile denemeyecek bir şilte içerisinde ayaklarımı karnıma çekmiş , cenin pozisyonunda kıvrılmış oturuyorum koltuğumda.

İçerisi buz gibi soğuk , belki dışarısı daha sıcaktır buradan. Mutfaktan , koridordan süzülerek gelen çelimsiz bir ışık aydınlatıyor odayı. Dışarıda fırtınadan eğilen ağaçların dalları çarpıyor cama , arasıra dalıp gittiğim hayallerimden uyandırıyorlar beni.

Yılbaşı akşamı insanlar ailelerinin , sevdiklerinin , arkadaşlarının yanlarına yetişebilmek , bir an önce onlara kavuşabilmek , yeni yılı beraber karşılamak için acele adımlarla evlerine yetişmeye çalışıyorlar. Telaştan birbirlerine çarpıyorlar , kuvvetli esen rüzgardan siper ettikleri yüzleri yere eğik , sadece adımlarını seçebiliyorlar , önlerini görmeden ..

İçerisi o kadar soğukki , her nefesimde belli belirsiz bir duman çıkıyor , cam buğulanıyor. Buğu tanelerinin soğuduktan sonra damlalar halinde camdan aşağıya yavaş yavaş süzülüşlerini seyrediyorum. Sanki bu süzülen camdan , benim halime acıyan onun gözyaşları , karşımda oturmuş , gözlerimin içine bakıyor , umutsuzluğumu , çaresizliğimi ve kederimi benimle paylaşıyor. Bu yılbaşı akşamı beni yalnız bırakmak istemiyor , hüznümü paylaşıyor benimle.

Pikaptan Beethoven'in Ayışığı Sonatı yükseliyor. Direkt içime nüfuz ediyor , daha ağır bir hüzün kaplıyor içimi , ruhumu koparıp alıyor , taa uzaklara daha önce hiç görmediğim diyarlara götürüyor. Piano tınıları hızla bilinmeyene doğru yol alan ruhuma yol gösteriyor , sürüklüyor beni , akışına bırakıyorum yaşamı . Artık başka bir boyutta ve dünyadayım , yeryüzünü ve insanları seçemiyorum .. Tek başıma süzülüyorum havada , karşıma bir bir çıkıyor hayalkırıklıklarım , geçmişimle tekrar yüzleşmek zorunda kalıyorum , sertçe iterek aralarından geçmeye ve onlardan uzaklaşmaya çalışıyorum.

Nefret ediyorum herşeyden , özellikle insanlardan , yeryüzündeki en yaralayıcı ve tehlikeli türden , kişisel hırsları ve tatminsizlikleri uğruna bencilce başkalarını yaralamaktan asla çekinmeyenlerden.

Fırtınanın etkisi ile cama hızla vurmaya başlayan yağmur taneleri , bedenime geri çağırıyor uzaklardan ruhumu gelmesi için. Ben ise dönmek istemiyorum , uzaklarda yeni bir hayata başlamak istiyorum tüm kötülüklerden uzak , geçmişimden arınmak..

Yeni ruhlar tanımak istiyorum , yeni diyarlarda , herkes ile barışık , bir daha görmek istemiyorum hayatıma giren hiç kimseyi , yeniden başlamak istiyorum herşeye sıfırdan , yeniden büyümek , yeniden çocuk olmak , yeniden koşmak ve oynamak , yeniden yaşamak geçmişimde bıraktığım sevdiklerimle , onlarla konuşmak , onlara sarılmak , ağlamak , yeniden sevmek istiyorum , yeniden başımı omuzuna yaslamak , yeniden öpmek ve okşamak istiyorum.

Yeniden doğmak istiyorum ... Rodrigo'nun Concierto De Aranjuez , Adagio'su eşliğinde gecenin ıssız karanlığında ruhumun yapacağı yeni yolculuklara hazırlarken kendimi , aslında sevdiğim kimse olmadığını çevremde , ne kadar yüzeysel ve basit yaşadıklarını herkesin düşünerek , acıyorum onlara.

29 Aralık 2008 Pazartesi

Sanal Yaşamlar

Gün geçtikçe hayat sanal ortama kayıyor büyük bir hızla. Sanal ortamda alışveriş yapıyor , tanışıyor , konuşuyor , herşeyin sanalını satıp sanalını alıyoruz. Sanal mutluluklar peşinde koşuyoruz. Aslında var olmayan hedeflere koşuyoruz...

Romantik filmler seyrediyoruz , yalnızlığımızı , sevgiye olan açlığımızı filmin karakterleri ile bütünleşerek gideriyor , sanal hazlar yaşıyoruz , sanal hisler .. Sanki biz o anı yaşıyormuşuz gibi senaryo yaşamımızın yerine geçiyor. Avutuyoruz kendimizi , her bir filmin sonunda sanki bir aşk yaşamış ve bitirmiş gibi gözü yaşlı ve aslında yaşanmamış bir ilişkinin yorgunluğunu , hüznünü ve hayal kırıklığını yaşıyoruz. Hepsi sanal hepsi yaşanmamış , gerçek dışı. Düşler ile gerçekleri birbirinden ayırt edemiyoruz.

İkiyüzlüleşiyoruz.. Gerçek duygu ve düşüncelerimizi ifade edemiyoruz. İş yerinde patronumuza hatta evde sevdiğimize bile ikiyüzlü davranmaya başlıyoruz. Karşımızdakiler tarafından beğenilmek için kendi kişiliğimizin dışında bir "ben" yaratıyoruz. Hele bir de o "ben" ile sonuca ulaşıyorsak hayatın her kesiminde o "ben" i sahipleniyoruz. Başta kendimizi ve sahte "ben" i beğenen sevdiğimizi kandırıyoruz. Kendimizi beğendirmek telaşı içerisinde olduğumuzdan farklı gösteriyoruz..

Var olabilmek ve mutlu yaşamanın sırrı olarak , kurulmuş çarpık sistemin bir parçası oluyoruz ve gerekirse tepeye çıkmak için başkalarının üzerine basıyoruz.

Doğallığı kaybediyoruz. İçtenlik yerine sahte gülücükler var yüzlerimizde..

Dinlemiyor , dinliyor gibi yapıyoruz başkalarını..

Güven duygusunu kaybediyoruz , yok ediyoruz..

Paylaşımdan uzaklaşmaya başlıyoruz , saygıdan yoksunlaşıyoruz..

veee her daim hüzün , yakalamaya çalışırken aksine uzaklaşıyoruz hedeften , mutluluktan ve sevgiden..

- SON -

Oynayanlar
Sanal Kız
Sanal Erkek
Sanal Anne
Sanal Baba
Sanal Arkadaşlar
Acı
Keder
Kırık Kalpler

Yazan
Sanal "ben"

Yönetmen
Düşler ve Gerçekler

8 Aralık 2008 Pazartesi

Geçmiş ile Hesaplaşma

Geriye dönüp herhangi birşeyi değiştirme şansım olsaydı ne olurdu? Değiştirmek istermiydim ? Neyi değiştirirdim ? Sonuç ne olurdu ? Şu andan daha mı iyi yoksa daha mı kötü ? Kalbim kırık birisi mi olurdum ? veya bir başkasının kalbini mi kırmış olurdum ?

Bugün yatağımda uzanmış bir yandan da eski albümlerimi karıştırıyordum bilgisayarımda.. Dedim ya , eskilerle uğraşmamak lazım belki de ama engel olamadım kendime , onları tekrar görmek istedim , özledim onları , ne yapıyorlar merak ettim , şu anda nerede olduklarını bilmeden iyi olmalarını diledim içimden.

Yüzümdeki ve onların yüzlerindeki sevinci , coşkuyu , sıcaklığı gördüm. Gözlerimizin içi gülüyordu . Ne kadar da mutlu ve samimiydik o an , tüm sıcaklığı ve gerçekliği ile içimde yeniden hissettim , tekrar yaşadım o anı tüm coşkusu ile..

Uzun zamandır haber alamadım senden ,bilmiyorum neredesin , ne yapıyorsun.. Yatağımın yanı başındaki pencereden karanlık gökyüzüne doğru baktım. Kim bilir neredesin diye içimden geçirdim. Ruhen burada olmasan da biliyorum orada bir yerlerdesin , mesafe olarak uzak ama seninle aynı gökyüzüne , aynı yıldızlara bakıyoruz , aynı anı paylaşıyoruz yine de..

Piyano tınıları yükseliyor radyodan , dalıyorum gökyüzüne bakarken , yıldızlar senin yüzünün şeklini almış , göz kırpıyorsun bana , hiç unutamadığım gülümsemen arkasından geliyor. Dalga geçer gibisin sanki , üzülme der gibi , ben buradayım , ağlama artık der gibi..

Resmine bakıyorum , o anki mutluluğunu gözlerin ele veriyor , lunaparkta dönme dolaba binmek için sırada sabırsızlanan , heyecanla annesinin elini çekiştiren bir çocuk gibisin. Hayatı bir an önce yaşayıp tüketmek ister gibisin , sabırsız.

O resimi çektirdiğimiz anı hatırlıyorum tüm çıplaklığı ile , 10 yıl olmuş dile kolay. Neler planlamıştık , ne hayaller kurmuştuk. Ufak bahçesi olan mütevazi bir evimiz olacaktı. Sabah günün ilk ışıkları ile uyanıp bahçede çimlerin , çiçeklerin tertemiz kokusunu içimize çekecek , güneşin ağır ağır doğuşunu seyredecektik , doğanın uyanışına tanıklık edecektik sandalyemizde masmavi gökyüzüne bakarak birbirimize sarılacak ve tanrıya beraberliğimiz için şükredecektik.

Şu an ise tanrıya isyan ediyorum seni benden ayırdığı için. Niçin , neden böyle olması gerekiyordu ? Neden hep hayat kazanıyor ? Neden sen de bir başkası değil ? Ne istedin bizden , neden ayırdın bizi , neden ?!!!

Herşey sonsuz gibi geldi o an , seninle hiç ayrılmayacağımızı , hayata tek vücut , tek ruh olarak devam edeceğimizi , beraber yaşlanıp , beraber aynı anda öleceğimizi düşündüm.

Yanıldığımı anladığımda ise artık çok geç olmuştu. Hep kendimi suçladım durdum yıllar boyunca , hala da suçlarım niye seni daha fazla sevmedim , niye her saniyemi seninle birlikte geçirmedim , niye kıymetini sensiz kaldıktan sonra anladım , niye beraberliğimizin sonsuza kadar süreceğini düşünerek yapmak istediğim o kadar çok şeyi erteledim..

Beni gördüğünü , duyduğunu biliyorum miniğim , bana bakıp birşeyler söylüyorsun oradan ama ben seni duyamıyorum. Seni üzmek istemiyorum üzüntülü halimle , toparlanmalıyım. Sen de beni mutlu görmek isterdin hep. Benim hüznüme şahit olmanı , beni böyle görüp senin de üzülmeni istemem.

Duşa girmeye karar veriyorum yatağımdan kalkıp. Suyu açıyorum yavaş yavaş akışını , bedenimde hissediyorum. Mutluluk veriyor bana. Başımdan aşağı akan her bir damla , gözyaşınla beni sarıyorsun , çok mutlu ediyor beni , dokunuşlarını yeniden hissetmek , bana huzur veriyor parmaklarının.

En çok da ellerini severdim o ipeksi dokunuşunu , yumuşacık tenini çok özledim bebeğim. Parmaklarını yüzümde dolaştırırdın yavaşça sanki bir körün elleri ile dokunarak yüz çizgilerimden anlamaya çalışması nasıl bir görünüşüm olduğunu. Neler düşündüğünü çok merak ediyorum ellerin yüzümdeyken. Ben ise o an hiçbir şey düşünemiyordum , sadece senin parmaklarını hissetmenin tadını , keyfini çıkartmaya çalışıyordum. Sanki bana o dokunuşunla gizli bir güç , gizli bir enerji veriyordun. Birden kendimi süperman gibi hissediyordum , yapamayacağım , başaramayacağım hiçbir şey yok gibi geliyordu. Müthiş bir enerji ve yaşam sevgisi ile doluyordum.Bambaşka birisi oluveriyordum senin ellerinde..

Sabahları uyandığımda senin nefesini yüzümde hissetmeden olmuyor miniğim. Uyurken seni seyretmeden , o bedenin içerisinde nasıl harika bir insan olduğunu düşünmeden, gözlerini açıp beni gördüğünde yüzündeki o gülümseme olmadan geçmiyor bu hayat.

Çevremde ne kadar güçlü görünürsem görüneyim , sensiz çok güçsüz hissediyorum. Koşulsuz teslim olduğum , en ufak bir şüphe etmeden güven duyduğum ve hayatta sadece kendim gibi davrandığım , düşündüğüm tek kişi sendin. Artık çok geç olsa da , biliyorum yine de beni duyuyorsun. Artık kıymeti olmasa da seni herşeyden çok , dünyada eşi benzeri görülmemiş bir sevgi ile sevemediğim , yetersiz kaldığım için , seni yeryüzünde hiç bir canlının göstermediği kadar hak ettiğin bir sevgi ile kucaklayamamış olduğum için özür diliyorum miniğim , affet beni.

Huzur içinde uyu...

1 Aralık 2008 Pazartesi

Miniğim

Her gün , her dakika , her saniye seni düşünüyorum aşkım . Hayalinle yaşıyorum. Eskiden olduğu gibi karşılıklı oturmuş , doğum günümde bana hediye ettiğin ikiz kupalarımızı avuçlarımızın içerisine almış ellerimizi de ısıtarak çaylarımızı yudumluyoruz. Gülümsüyoruz birbirimize . İkimizin de gözlerinin içi gülüyor , ağzımızdan kelimeler çıkmadan gözlerimizle konuşuyoruz , hikayeler anlatıyoruz birbirimize.

Az önce dışarıdan gelmiş , soğuktan titriyoruz hala , ısınmak için çaylarımızı içiyoruz. Burnun dışarıdaki soğuğun etkisi ile kıpkırmızı , gözlerin hafiften yaşlı , durmadan gülümsüyorsun , çok tatlısın. Sen içimi ısıtıyorsun , nefesimi kesiyorsun , seninleyken unutuyorum herşeyi , bilincimi yitiriyorum adeta. Dalıp gidiyorum , aptallaşıyorum. Korkuyorum , ürküyorum bir yandan , herşeyin olduğu gibi seninle geçirdiğim bu güzel anların sonunun gelmesinden. Asla bitsin istemiyorum aşkım asla . Sana hep çay demleyeyim , seni ısıtayım , sana bakayım , hep benimle kal istiyorum.

Çayını bitirdikten sonra mutfağa gidişini arkandan izliyorum , bana yemek için birşeyler hazırlamak istiyorsun. Sana eşlik ediyorum , bende geliyorum yanına. Ocak başında yemeğimizi pişirirken sana sarılıyorum arkandan , yanaklarına , boynuna masum minik öpücükler konduruyorum.

Sonra birden tiremeye başladığını hissediyorum , üşüdüğünü düşünüyorum ama yanılmışım. Ağlamamak için kendini zor tutuyorsun , gözlerin ele veriyor hüznünü , içleri dolmuş , 1-2 damla süzülmeye başlamış bile. Sımsıkı sarıyorum seni , kulağına bi öpücük , gözlerine de.. Bayılıyorum seni öpmeye , okşamaya , doyamıyorum gözlerinin içine bakmaya , utanarak gözlerini benden kaçırmanı ve kafanı göğsüme yaslayarak beraber sessizliğe kendimizi bırakışımızı dakikalar saatler boyunca hiç kımıldamadan ...

Gözlerimi açtığımda soğuk bir odanın ortasında kırık bir koltukta , üstüme battaniyeyi çekmiş , perdenin aralığından soğuk bir ışık odayı dolduruyor. Olabildiğince yapışkan , soğuk , ruhsuz ve kirli bir hava var ortada. Televizyon açık hala , akşamdan kalma. Ev pislik içerisinde , temizlik görmemiş haftalardır , heryer toz , üşütmüşüm deli gibi öksürüyorum , çok çaresiz ve yalnız hissediyorum kendimi. Doğru dürüst yemiyorum bile , dolap bomboş , canım da istemiyor ayrıca.. ölmek istiyorum , hala niye yaşıyorum ? niye nefes alıyorum ? niye ? kimin için ?

Kendime hayrım yok , başkasına da zararım dokunmasın , kafamda tek birşey var o da sensin aşkım. Hep seni düşünüyorum , senden uzak olmak çok zor , tarifi zor acılar içerisindeyim , sanki birisi kalbime ucu sivri bir bıçakla darbe üstüne darbe indiriyor. İçim yanıyor , ağlamaktan göz pınarlarım kurumuş , susuzluktan dudaklarım çatlak , gözlerimin altı mosmor , burnum da akıyor kıpkırmızı soğuktan. Bittim ben , yokum artık , nefes bile almakta güçlük çekiyorum. Halbuki sen olsaydın şimdi yanımda , bana bakardın , çay demlerdin , sımsıkı sarar donmuş yüreğimi ısıtırdın.

Seni düşünüyorum her an , acaba şu an ne yapıyorsun ? Kiminlesin , ağlıyormusun , gülüyormusun ? Mutlumusun ? Herşey yolunda mı ? Hayal ettiğin yaşama kavuştun mu ? Sen de benim seni düşündüğüm gibi beni düşünüyormusun ?

Seni düşünerek , günlerim geçiyor , sulanmamış , sevgiden yoksun bir çiçek gibi her geçen gün daha da soluyorum sevgilim , sensiz olmuyor miniğim...

Yaşamayı Reddediyorum

Seni kazanmak için ne yapmalıyım ? Senin de beni sevmeni nasıl sağlayabilirim ? Seni ne kadar sevdiğimi , sana ne kadar değer verdiğimi anlamanı istiyorum ama nasıl ?

Cevap çok basit aslında , bunu asla başaramayacağım..

Hayır , kabul edemem bu cevabı , kabul etmiyorum sensiz bir hayatı , yalnız ve hüzün dolu geçecek günleri , kabul etmiyorum senin sıcaklığını , nefesini hissetmeden , gözlerinin içerisinde kaybolmadan yaşamayı , sana dokunmadan , kokunu duymadan , sesini işitmeden , saçlarını okşayarak başını göğsüme yaslamadan , beni sana hapsetmeden yaşamayı , kabul etmiyorum...

Ne olursa olsun , uyandığımda yanımda seni görmeden , işe giderken sana sarılıp öpmeden , bütün gün hayalinle yaşamadan , akşamı sabırsızlıkla bekleyip koşar adımlarla aşk yuvamıza geri dönemeyeceğim bir hayatı reddediyorum. Bütün yorgunluklarımı unutturan o güzel yüzünü görmeden , her gün sanki yıllardır uzakmışızcasına sana sımsıkı sarılmadan , başını dizlerime yatırıp saçlarını okşamadan geçen bir hayatı istemiyorum.

Televizyonun karşısında , kanepede , gün batışında , çocuklarımızla koşup oynarken , evde , yolda , deniz kıyısında , bir otel odasında , sokakta , arabada , gün doğuşunda , yapraklar dökülürken , kışın , baharda , yazın , sonbaharda , parkta bir bankta , çimlerde yuvarlanırken , uzanmış gökyüzünde yıldızların arasında kaybolurken , heryerde senin elini tutmak , yanımda olmanı , beraber yaşlanmayı , ölmeyi , aynı yere gömülmeyi ve berberliğimizi sonsuza kadar kimsenin gitmediği yerlerde ölümsüzleştirmeyi, tek vücut , tek yürek olmayı hayal ediyorum.

Hayalden öteye gitmesi , gerçekleşmesi ise sana bağlı miniğim , sadece senin ufak bir göz kırpışına , onaylamana bağlı , gerisini bana bırak , herşey çok güzel olacak minik prensesim , seni yeryüzüne gelmiş en mutlu insan yapacağım söz veriyorum , yeterki iste bebeğim , yürekten ve koşulsuz iste...

Sessizlik

Sessiz kalmanın , sessiz olmanın neresi yanlış ? Rahatsız eden ne ? Sesli olduğumuzu düşünerek , fazla konuştuğumuz zamanlar daha mı iyi iletişiyoruz karşımızdaki ile ? Daha mı iyi ifade ediyoruz kendimizi ?

Hayır bence tam tersine , laf kalabalığı. Sessiz kalmanın , sessizlik ile cevap vermenin taşıdığı anlam , ifade , yük herşeyden daha fazla. Sessiz kalındığı zaman kesin olarak bilemeyiz karşımızdakinin ne düşündüğünü , ne demek istediğini , hissettiğini bize söylemediği için.

Sessiz kalarak duygularımızı , konuşarak basit 1-2 kelimeye hapsetmekten kurtarıyoruz , onları kutsuyoruz , bırakın oldukları gibi kalsınlar , huninin daralan ağzına girerek hacmini kaybeden nesneler gibi kısıtlamadan bırakın özgürce etrafımızı sarsınlar , fütursuzca dolaşsınlar , el ele kol kola , sarmaş dolaş , edepsizce , diledikleri gibi , içlerinden geçeni yapsınlar .

Etrafa aldırmadan , gerektiğinde elbet verilecek en iyi cevap bazen büyük bir sessizliktir , anlayana...

Anlamayana sessizlik bile çok , bırakın o bildiğini yapsın , üstünüze gelsin , sizi kışkırtmaya çalışsın . Amacına ulaşmasına asla izin vermeyin , asla onun istediği gibi cevap vermeyin ona , sessiz kalmayı yeğleyin , sessiz kalarak hem ona en iyi cevabı verin , hem de duygularınızı , nefretinizi , kininizi , sevincinizi , coşkunuzu serbest bırakın istedikleri gibi dolaşsınlar , salıverin etrafa. Bırakın onlar karar versinler ne yapacaklarına , siz düşünmeyin hiç , salın onları özgürce etrafa , gerisini onlar hallederler..