31 Aralık 2008 Çarşamba

Bir Yılbaşı Akşamı

Pikaptan Albinoni'nin Adagio'su yükseliyor , odanın her köşesine ve kıvrımına dolanıyor , uzaklarda huzuru arayan ruhumun , akşamları dolu gözlerle , yıldızlar arasında hayallere daldığım penceremin kenarındaki koltuğumda , bıraktığı bedenime değiyor , teselli edercesine şefkatle okşuyor.

Soğuk bir kış akşamı , yalnızlıktan üşüyen ve titreyen bedenimi biraz olsun ısıtabilmek için sımsıkı dolandığım eski , battaniye bile denemeyecek bir şilte içerisinde ayaklarımı karnıma çekmiş , cenin pozisyonunda kıvrılmış oturuyorum koltuğumda.

İçerisi buz gibi soğuk , belki dışarısı daha sıcaktır buradan. Mutfaktan , koridordan süzülerek gelen çelimsiz bir ışık aydınlatıyor odayı. Dışarıda fırtınadan eğilen ağaçların dalları çarpıyor cama , arasıra dalıp gittiğim hayallerimden uyandırıyorlar beni.

Yılbaşı akşamı insanlar ailelerinin , sevdiklerinin , arkadaşlarının yanlarına yetişebilmek , bir an önce onlara kavuşabilmek , yeni yılı beraber karşılamak için acele adımlarla evlerine yetişmeye çalışıyorlar. Telaştan birbirlerine çarpıyorlar , kuvvetli esen rüzgardan siper ettikleri yüzleri yere eğik , sadece adımlarını seçebiliyorlar , önlerini görmeden ..

İçerisi o kadar soğukki , her nefesimde belli belirsiz bir duman çıkıyor , cam buğulanıyor. Buğu tanelerinin soğuduktan sonra damlalar halinde camdan aşağıya yavaş yavaş süzülüşlerini seyrediyorum. Sanki bu süzülen camdan , benim halime acıyan onun gözyaşları , karşımda oturmuş , gözlerimin içine bakıyor , umutsuzluğumu , çaresizliğimi ve kederimi benimle paylaşıyor. Bu yılbaşı akşamı beni yalnız bırakmak istemiyor , hüznümü paylaşıyor benimle.

Pikaptan Beethoven'in Ayışığı Sonatı yükseliyor. Direkt içime nüfuz ediyor , daha ağır bir hüzün kaplıyor içimi , ruhumu koparıp alıyor , taa uzaklara daha önce hiç görmediğim diyarlara götürüyor. Piano tınıları hızla bilinmeyene doğru yol alan ruhuma yol gösteriyor , sürüklüyor beni , akışına bırakıyorum yaşamı . Artık başka bir boyutta ve dünyadayım , yeryüzünü ve insanları seçemiyorum .. Tek başıma süzülüyorum havada , karşıma bir bir çıkıyor hayalkırıklıklarım , geçmişimle tekrar yüzleşmek zorunda kalıyorum , sertçe iterek aralarından geçmeye ve onlardan uzaklaşmaya çalışıyorum.

Nefret ediyorum herşeyden , özellikle insanlardan , yeryüzündeki en yaralayıcı ve tehlikeli türden , kişisel hırsları ve tatminsizlikleri uğruna bencilce başkalarını yaralamaktan asla çekinmeyenlerden.

Fırtınanın etkisi ile cama hızla vurmaya başlayan yağmur taneleri , bedenime geri çağırıyor uzaklardan ruhumu gelmesi için. Ben ise dönmek istemiyorum , uzaklarda yeni bir hayata başlamak istiyorum tüm kötülüklerden uzak , geçmişimden arınmak..

Yeni ruhlar tanımak istiyorum , yeni diyarlarda , herkes ile barışık , bir daha görmek istemiyorum hayatıma giren hiç kimseyi , yeniden başlamak istiyorum herşeye sıfırdan , yeniden büyümek , yeniden çocuk olmak , yeniden koşmak ve oynamak , yeniden yaşamak geçmişimde bıraktığım sevdiklerimle , onlarla konuşmak , onlara sarılmak , ağlamak , yeniden sevmek istiyorum , yeniden başımı omuzuna yaslamak , yeniden öpmek ve okşamak istiyorum.

Yeniden doğmak istiyorum ... Rodrigo'nun Concierto De Aranjuez , Adagio'su eşliğinde gecenin ıssız karanlığında ruhumun yapacağı yeni yolculuklara hazırlarken kendimi , aslında sevdiğim kimse olmadığını çevremde , ne kadar yüzeysel ve basit yaşadıklarını herkesin düşünerek , acıyorum onlara.

29 Aralık 2008 Pazartesi

Sanal Yaşamlar

Gün geçtikçe hayat sanal ortama kayıyor büyük bir hızla. Sanal ortamda alışveriş yapıyor , tanışıyor , konuşuyor , herşeyin sanalını satıp sanalını alıyoruz. Sanal mutluluklar peşinde koşuyoruz. Aslında var olmayan hedeflere koşuyoruz...

Romantik filmler seyrediyoruz , yalnızlığımızı , sevgiye olan açlığımızı filmin karakterleri ile bütünleşerek gideriyor , sanal hazlar yaşıyoruz , sanal hisler .. Sanki biz o anı yaşıyormuşuz gibi senaryo yaşamımızın yerine geçiyor. Avutuyoruz kendimizi , her bir filmin sonunda sanki bir aşk yaşamış ve bitirmiş gibi gözü yaşlı ve aslında yaşanmamış bir ilişkinin yorgunluğunu , hüznünü ve hayal kırıklığını yaşıyoruz. Hepsi sanal hepsi yaşanmamış , gerçek dışı. Düşler ile gerçekleri birbirinden ayırt edemiyoruz.

İkiyüzlüleşiyoruz.. Gerçek duygu ve düşüncelerimizi ifade edemiyoruz. İş yerinde patronumuza hatta evde sevdiğimize bile ikiyüzlü davranmaya başlıyoruz. Karşımızdakiler tarafından beğenilmek için kendi kişiliğimizin dışında bir "ben" yaratıyoruz. Hele bir de o "ben" ile sonuca ulaşıyorsak hayatın her kesiminde o "ben" i sahipleniyoruz. Başta kendimizi ve sahte "ben" i beğenen sevdiğimizi kandırıyoruz. Kendimizi beğendirmek telaşı içerisinde olduğumuzdan farklı gösteriyoruz..

Var olabilmek ve mutlu yaşamanın sırrı olarak , kurulmuş çarpık sistemin bir parçası oluyoruz ve gerekirse tepeye çıkmak için başkalarının üzerine basıyoruz.

Doğallığı kaybediyoruz. İçtenlik yerine sahte gülücükler var yüzlerimizde..

Dinlemiyor , dinliyor gibi yapıyoruz başkalarını..

Güven duygusunu kaybediyoruz , yok ediyoruz..

Paylaşımdan uzaklaşmaya başlıyoruz , saygıdan yoksunlaşıyoruz..

veee her daim hüzün , yakalamaya çalışırken aksine uzaklaşıyoruz hedeften , mutluluktan ve sevgiden..

- SON -

Oynayanlar
Sanal Kız
Sanal Erkek
Sanal Anne
Sanal Baba
Sanal Arkadaşlar
Acı
Keder
Kırık Kalpler

Yazan
Sanal "ben"

Yönetmen
Düşler ve Gerçekler

8 Aralık 2008 Pazartesi

Geçmiş ile Hesaplaşma

Geriye dönüp herhangi birşeyi değiştirme şansım olsaydı ne olurdu? Değiştirmek istermiydim ? Neyi değiştirirdim ? Sonuç ne olurdu ? Şu andan daha mı iyi yoksa daha mı kötü ? Kalbim kırık birisi mi olurdum ? veya bir başkasının kalbini mi kırmış olurdum ?

Bugün yatağımda uzanmış bir yandan da eski albümlerimi karıştırıyordum bilgisayarımda.. Dedim ya , eskilerle uğraşmamak lazım belki de ama engel olamadım kendime , onları tekrar görmek istedim , özledim onları , ne yapıyorlar merak ettim , şu anda nerede olduklarını bilmeden iyi olmalarını diledim içimden.

Yüzümdeki ve onların yüzlerindeki sevinci , coşkuyu , sıcaklığı gördüm. Gözlerimizin içi gülüyordu . Ne kadar da mutlu ve samimiydik o an , tüm sıcaklığı ve gerçekliği ile içimde yeniden hissettim , tekrar yaşadım o anı tüm coşkusu ile..

Uzun zamandır haber alamadım senden ,bilmiyorum neredesin , ne yapıyorsun.. Yatağımın yanı başındaki pencereden karanlık gökyüzüne doğru baktım. Kim bilir neredesin diye içimden geçirdim. Ruhen burada olmasan da biliyorum orada bir yerlerdesin , mesafe olarak uzak ama seninle aynı gökyüzüne , aynı yıldızlara bakıyoruz , aynı anı paylaşıyoruz yine de..

Piyano tınıları yükseliyor radyodan , dalıyorum gökyüzüne bakarken , yıldızlar senin yüzünün şeklini almış , göz kırpıyorsun bana , hiç unutamadığım gülümsemen arkasından geliyor. Dalga geçer gibisin sanki , üzülme der gibi , ben buradayım , ağlama artık der gibi..

Resmine bakıyorum , o anki mutluluğunu gözlerin ele veriyor , lunaparkta dönme dolaba binmek için sırada sabırsızlanan , heyecanla annesinin elini çekiştiren bir çocuk gibisin. Hayatı bir an önce yaşayıp tüketmek ister gibisin , sabırsız.

O resimi çektirdiğimiz anı hatırlıyorum tüm çıplaklığı ile , 10 yıl olmuş dile kolay. Neler planlamıştık , ne hayaller kurmuştuk. Ufak bahçesi olan mütevazi bir evimiz olacaktı. Sabah günün ilk ışıkları ile uyanıp bahçede çimlerin , çiçeklerin tertemiz kokusunu içimize çekecek , güneşin ağır ağır doğuşunu seyredecektik , doğanın uyanışına tanıklık edecektik sandalyemizde masmavi gökyüzüne bakarak birbirimize sarılacak ve tanrıya beraberliğimiz için şükredecektik.

Şu an ise tanrıya isyan ediyorum seni benden ayırdığı için. Niçin , neden böyle olması gerekiyordu ? Neden hep hayat kazanıyor ? Neden sen de bir başkası değil ? Ne istedin bizden , neden ayırdın bizi , neden ?!!!

Herşey sonsuz gibi geldi o an , seninle hiç ayrılmayacağımızı , hayata tek vücut , tek ruh olarak devam edeceğimizi , beraber yaşlanıp , beraber aynı anda öleceğimizi düşündüm.

Yanıldığımı anladığımda ise artık çok geç olmuştu. Hep kendimi suçladım durdum yıllar boyunca , hala da suçlarım niye seni daha fazla sevmedim , niye her saniyemi seninle birlikte geçirmedim , niye kıymetini sensiz kaldıktan sonra anladım , niye beraberliğimizin sonsuza kadar süreceğini düşünerek yapmak istediğim o kadar çok şeyi erteledim..

Beni gördüğünü , duyduğunu biliyorum miniğim , bana bakıp birşeyler söylüyorsun oradan ama ben seni duyamıyorum. Seni üzmek istemiyorum üzüntülü halimle , toparlanmalıyım. Sen de beni mutlu görmek isterdin hep. Benim hüznüme şahit olmanı , beni böyle görüp senin de üzülmeni istemem.

Duşa girmeye karar veriyorum yatağımdan kalkıp. Suyu açıyorum yavaş yavaş akışını , bedenimde hissediyorum. Mutluluk veriyor bana. Başımdan aşağı akan her bir damla , gözyaşınla beni sarıyorsun , çok mutlu ediyor beni , dokunuşlarını yeniden hissetmek , bana huzur veriyor parmaklarının.

En çok da ellerini severdim o ipeksi dokunuşunu , yumuşacık tenini çok özledim bebeğim. Parmaklarını yüzümde dolaştırırdın yavaşça sanki bir körün elleri ile dokunarak yüz çizgilerimden anlamaya çalışması nasıl bir görünüşüm olduğunu. Neler düşündüğünü çok merak ediyorum ellerin yüzümdeyken. Ben ise o an hiçbir şey düşünemiyordum , sadece senin parmaklarını hissetmenin tadını , keyfini çıkartmaya çalışıyordum. Sanki bana o dokunuşunla gizli bir güç , gizli bir enerji veriyordun. Birden kendimi süperman gibi hissediyordum , yapamayacağım , başaramayacağım hiçbir şey yok gibi geliyordu. Müthiş bir enerji ve yaşam sevgisi ile doluyordum.Bambaşka birisi oluveriyordum senin ellerinde..

Sabahları uyandığımda senin nefesini yüzümde hissetmeden olmuyor miniğim. Uyurken seni seyretmeden , o bedenin içerisinde nasıl harika bir insan olduğunu düşünmeden, gözlerini açıp beni gördüğünde yüzündeki o gülümseme olmadan geçmiyor bu hayat.

Çevremde ne kadar güçlü görünürsem görüneyim , sensiz çok güçsüz hissediyorum. Koşulsuz teslim olduğum , en ufak bir şüphe etmeden güven duyduğum ve hayatta sadece kendim gibi davrandığım , düşündüğüm tek kişi sendin. Artık çok geç olsa da , biliyorum yine de beni duyuyorsun. Artık kıymeti olmasa da seni herşeyden çok , dünyada eşi benzeri görülmemiş bir sevgi ile sevemediğim , yetersiz kaldığım için , seni yeryüzünde hiç bir canlının göstermediği kadar hak ettiğin bir sevgi ile kucaklayamamış olduğum için özür diliyorum miniğim , affet beni.

Huzur içinde uyu...

1 Aralık 2008 Pazartesi

Miniğim

Her gün , her dakika , her saniye seni düşünüyorum aşkım . Hayalinle yaşıyorum. Eskiden olduğu gibi karşılıklı oturmuş , doğum günümde bana hediye ettiğin ikiz kupalarımızı avuçlarımızın içerisine almış ellerimizi de ısıtarak çaylarımızı yudumluyoruz. Gülümsüyoruz birbirimize . İkimizin de gözlerinin içi gülüyor , ağzımızdan kelimeler çıkmadan gözlerimizle konuşuyoruz , hikayeler anlatıyoruz birbirimize.

Az önce dışarıdan gelmiş , soğuktan titriyoruz hala , ısınmak için çaylarımızı içiyoruz. Burnun dışarıdaki soğuğun etkisi ile kıpkırmızı , gözlerin hafiften yaşlı , durmadan gülümsüyorsun , çok tatlısın. Sen içimi ısıtıyorsun , nefesimi kesiyorsun , seninleyken unutuyorum herşeyi , bilincimi yitiriyorum adeta. Dalıp gidiyorum , aptallaşıyorum. Korkuyorum , ürküyorum bir yandan , herşeyin olduğu gibi seninle geçirdiğim bu güzel anların sonunun gelmesinden. Asla bitsin istemiyorum aşkım asla . Sana hep çay demleyeyim , seni ısıtayım , sana bakayım , hep benimle kal istiyorum.

Çayını bitirdikten sonra mutfağa gidişini arkandan izliyorum , bana yemek için birşeyler hazırlamak istiyorsun. Sana eşlik ediyorum , bende geliyorum yanına. Ocak başında yemeğimizi pişirirken sana sarılıyorum arkandan , yanaklarına , boynuna masum minik öpücükler konduruyorum.

Sonra birden tiremeye başladığını hissediyorum , üşüdüğünü düşünüyorum ama yanılmışım. Ağlamamak için kendini zor tutuyorsun , gözlerin ele veriyor hüznünü , içleri dolmuş , 1-2 damla süzülmeye başlamış bile. Sımsıkı sarıyorum seni , kulağına bi öpücük , gözlerine de.. Bayılıyorum seni öpmeye , okşamaya , doyamıyorum gözlerinin içine bakmaya , utanarak gözlerini benden kaçırmanı ve kafanı göğsüme yaslayarak beraber sessizliğe kendimizi bırakışımızı dakikalar saatler boyunca hiç kımıldamadan ...

Gözlerimi açtığımda soğuk bir odanın ortasında kırık bir koltukta , üstüme battaniyeyi çekmiş , perdenin aralığından soğuk bir ışık odayı dolduruyor. Olabildiğince yapışkan , soğuk , ruhsuz ve kirli bir hava var ortada. Televizyon açık hala , akşamdan kalma. Ev pislik içerisinde , temizlik görmemiş haftalardır , heryer toz , üşütmüşüm deli gibi öksürüyorum , çok çaresiz ve yalnız hissediyorum kendimi. Doğru dürüst yemiyorum bile , dolap bomboş , canım da istemiyor ayrıca.. ölmek istiyorum , hala niye yaşıyorum ? niye nefes alıyorum ? niye ? kimin için ?

Kendime hayrım yok , başkasına da zararım dokunmasın , kafamda tek birşey var o da sensin aşkım. Hep seni düşünüyorum , senden uzak olmak çok zor , tarifi zor acılar içerisindeyim , sanki birisi kalbime ucu sivri bir bıçakla darbe üstüne darbe indiriyor. İçim yanıyor , ağlamaktan göz pınarlarım kurumuş , susuzluktan dudaklarım çatlak , gözlerimin altı mosmor , burnum da akıyor kıpkırmızı soğuktan. Bittim ben , yokum artık , nefes bile almakta güçlük çekiyorum. Halbuki sen olsaydın şimdi yanımda , bana bakardın , çay demlerdin , sımsıkı sarar donmuş yüreğimi ısıtırdın.

Seni düşünüyorum her an , acaba şu an ne yapıyorsun ? Kiminlesin , ağlıyormusun , gülüyormusun ? Mutlumusun ? Herşey yolunda mı ? Hayal ettiğin yaşama kavuştun mu ? Sen de benim seni düşündüğüm gibi beni düşünüyormusun ?

Seni düşünerek , günlerim geçiyor , sulanmamış , sevgiden yoksun bir çiçek gibi her geçen gün daha da soluyorum sevgilim , sensiz olmuyor miniğim...

Yaşamayı Reddediyorum

Seni kazanmak için ne yapmalıyım ? Senin de beni sevmeni nasıl sağlayabilirim ? Seni ne kadar sevdiğimi , sana ne kadar değer verdiğimi anlamanı istiyorum ama nasıl ?

Cevap çok basit aslında , bunu asla başaramayacağım..

Hayır , kabul edemem bu cevabı , kabul etmiyorum sensiz bir hayatı , yalnız ve hüzün dolu geçecek günleri , kabul etmiyorum senin sıcaklığını , nefesini hissetmeden , gözlerinin içerisinde kaybolmadan yaşamayı , sana dokunmadan , kokunu duymadan , sesini işitmeden , saçlarını okşayarak başını göğsüme yaslamadan , beni sana hapsetmeden yaşamayı , kabul etmiyorum...

Ne olursa olsun , uyandığımda yanımda seni görmeden , işe giderken sana sarılıp öpmeden , bütün gün hayalinle yaşamadan , akşamı sabırsızlıkla bekleyip koşar adımlarla aşk yuvamıza geri dönemeyeceğim bir hayatı reddediyorum. Bütün yorgunluklarımı unutturan o güzel yüzünü görmeden , her gün sanki yıllardır uzakmışızcasına sana sımsıkı sarılmadan , başını dizlerime yatırıp saçlarını okşamadan geçen bir hayatı istemiyorum.

Televizyonun karşısında , kanepede , gün batışında , çocuklarımızla koşup oynarken , evde , yolda , deniz kıyısında , bir otel odasında , sokakta , arabada , gün doğuşunda , yapraklar dökülürken , kışın , baharda , yazın , sonbaharda , parkta bir bankta , çimlerde yuvarlanırken , uzanmış gökyüzünde yıldızların arasında kaybolurken , heryerde senin elini tutmak , yanımda olmanı , beraber yaşlanmayı , ölmeyi , aynı yere gömülmeyi ve berberliğimizi sonsuza kadar kimsenin gitmediği yerlerde ölümsüzleştirmeyi, tek vücut , tek yürek olmayı hayal ediyorum.

Hayalden öteye gitmesi , gerçekleşmesi ise sana bağlı miniğim , sadece senin ufak bir göz kırpışına , onaylamana bağlı , gerisini bana bırak , herşey çok güzel olacak minik prensesim , seni yeryüzüne gelmiş en mutlu insan yapacağım söz veriyorum , yeterki iste bebeğim , yürekten ve koşulsuz iste...

Sessizlik

Sessiz kalmanın , sessiz olmanın neresi yanlış ? Rahatsız eden ne ? Sesli olduğumuzu düşünerek , fazla konuştuğumuz zamanlar daha mı iyi iletişiyoruz karşımızdaki ile ? Daha mı iyi ifade ediyoruz kendimizi ?

Hayır bence tam tersine , laf kalabalığı. Sessiz kalmanın , sessizlik ile cevap vermenin taşıdığı anlam , ifade , yük herşeyden daha fazla. Sessiz kalındığı zaman kesin olarak bilemeyiz karşımızdakinin ne düşündüğünü , ne demek istediğini , hissettiğini bize söylemediği için.

Sessiz kalarak duygularımızı , konuşarak basit 1-2 kelimeye hapsetmekten kurtarıyoruz , onları kutsuyoruz , bırakın oldukları gibi kalsınlar , huninin daralan ağzına girerek hacmini kaybeden nesneler gibi kısıtlamadan bırakın özgürce etrafımızı sarsınlar , fütursuzca dolaşsınlar , el ele kol kola , sarmaş dolaş , edepsizce , diledikleri gibi , içlerinden geçeni yapsınlar .

Etrafa aldırmadan , gerektiğinde elbet verilecek en iyi cevap bazen büyük bir sessizliktir , anlayana...

Anlamayana sessizlik bile çok , bırakın o bildiğini yapsın , üstünüze gelsin , sizi kışkırtmaya çalışsın . Amacına ulaşmasına asla izin vermeyin , asla onun istediği gibi cevap vermeyin ona , sessiz kalmayı yeğleyin , sessiz kalarak hem ona en iyi cevabı verin , hem de duygularınızı , nefretinizi , kininizi , sevincinizi , coşkunuzu serbest bırakın istedikleri gibi dolaşsınlar , salıverin etrafa. Bırakın onlar karar versinler ne yapacaklarına , siz düşünmeyin hiç , salın onları özgürce etrafa , gerisini onlar hallederler..

30 Kasım 2008 Pazar

Geride Kalanlar

Bırakın onları geride , olduğu yerde kalsınlar. Rahatsız etmeyin onları , geriye dönüp tekrar hatırlarını sormayın , sorgulamayın niye diyerek. Hayatın kilometre taşlarını yerinden oynatmayın . Rollerini tamamlamış , hayatımıza renk , değer katmış ve görevlerini tamamlamış onlar. Bırakın emekliliğin tadını çıkartsınlar , bırakın serbestçe düşünsünler , kendi muhasebelerini yapsınlar , kendileri ile yalnız bırakın , uğraşmayın onlarla.

Herşey geçti , bitti artık. Geçti.. Bırakın onları , peşinizden gelmesinler , yüz vermeyin sakın. Umutlandırmayın , kendi kaderleri ile yalnız bırakın onları. Geçmişten günümüze zaman içerisinde yolculuk edip , ait olmadıkları bir zamana sahip olmalarını , bozmalarını , etkilemelerine izin vermeyin, zamanın aktörlerine karışmalarına ...

Tıpkı sonbaharda sararıp solan ve artık beslenemediği için dalından koparak giden yapraklar gibi.. Onlar baharda yeşerip çiçekler açarak hayatımıza renk kattılar , rüzgarda salındılar , selamladılar bizi , baharın gelişini müjdelediler bizlere. Sadece baharın gelişini değil , umut ile dolmamızı sağladılar , kimilerimize daha derin anlamlar , ifadeler kattılar belki. Kimimiz için ise sadece havaların ısınacağını müjdelediler. Yaşam coşkusunu hatırlattı belki , belki bir birlikteliğin yaklaştığını , okulun bittiğini , denizi , güneşi , tatili , güzel yaz günlerini , boğazda yenen bir yemeği , deniz kenarında martıların uçuşunu ve gemilerin geçişini seyrettiğimiz o anları hatırlattı kimimize de. Ama zamanı geldiğinde sonbaharın , soğuk kış günlerinin haberini verdi... ve kopup gitti , görevini tamamlayarak. Yerini yeni aktörlere , yeşermesi için yeni umutlara bıraktı.

Artık geride kaldı , hayatınızda iyisi ile kötüsü ile geçen anılarınızı müjdeleyen , haberdar eden karakterler görevlerini tamamlayarak , hayatınızdan kopup uçtular güçlü sonbahar rüzgarına kapılarak. Artık yok onlar , sadece birer anı olarak hafızalarınızda yerlerini aldılar bir film karesi gibi şeridin içerisinde.

Geriye dönmek yersiz , gereksiz. Onlar artık cansız , yapacakları birşey kalmadı sizin için. Ama yenileri yolda , geliyorlar , hatta geldiler. Ama siz ? Siz nerdesiniz ? Kapınızı çalıyorlar , duymuyormusunuz ? Siz yoksunuz , çünkü siz geçmişe gittiniz ve onu uyandırmaya çalışmakla meşgulsünüz. Ah keşke burada olsaydınız da kapınızı çalan geleceğin habercisini duyabilseydiniz. Neler kaçırdığınızın farkında değilsiniz...

15 Kasım 2008 Cumartesi

Yalnızlık

Haksızlık etmek istemem kimseye ancak hepimiz genelde kötü , zor anlarımızda içimizi dökecek birisine , fırtınada sığınacak bir limana ihtiyaç duyarız.. Bu suçlanmayı gerektirecek yanlış bir davranış değil elbet , hiçbirimiz dışarıdan göründüğü gibi değiliz. Dışarıda , topluluk içinde genelde çevremize karşı mutlu görünür , zorlayarak da olsa gülücükler dağıtır , kalıplaşmış ince espriler ile maskelediğimiz hüznümüzü , dertlerimizi bastırarak , (aslında olmayan) mutluluğumuzu diğerlerine de bulaştırmaya çalışır bir görünüme bürünürüz.

Birçoğumuz günün dertlerini , yaşam zorluklarını ve stresini unutmak için derin düşünmez , daha yüzeysel ilişkiler yaşayarak , konuşmalar yaparak sanki hiçbir şey yokmuş gibi davranırız. Herşeyi kafaya takmanın da bir yararı olduğunu savunmuyorum kesinlikle. Ancak an gelir artık bastırdığımız , görmezden gelerek içimize attığımız problemler , incinmelerimiz , duygularımız , hislerimiz su yüzüne çıkar. Bu anlarda daha hassas , kırılgan ve yanlız hissederiz kendimizi.

Sosyal bireyler olduğumuz kadar bir o kadar da bencilizdir aslında. Paylaşmaktan yoksun , çoğu zaman belki içinde yaşadığımız , fırsatçıların ağırlıkla hüküm sürdüğü bu dünyanın etkisi ile kendi çıkarlarımızı ön planda tutma eğilimindeyizdir. En basit günlük bir davranışta bile hep kendimizi ön plana çıkartmaya çalışır , korkunç egomuza teslim oluruz , onu bu şekilde günden güne büyütürüz de belki.

Giderek birbirimizden uzaklaşır , içimize kapanırız her ne kadar aynı binalarda yaşasak , çalışsak da. Körlük oluşur bir zaman sonra çevremizdekileri görmeyiz aslında , onlara aldırmayız. Sonuçta hepimiz kaçınılmaz bir yanlızlığa , depresyona doğru sürüklenmeye başlarız. Buradan çıkmak için çabalarımız , bataklık misali , daha da gömülmemize ve aslında kendimizi dışarıdaki hayattan , diğer bireylerden soyutlamamıza sebep olur.

Herşeyden önce kendi vücut ve ruh sağlığımızın iyi , yerinde olması , kaliteli , kendimize ve çevremizdeki sevdiklerimize karşı olumlu , pozitif bir hayat yaşayabilmemiz için şart. Problemlerimizin çözümünü hep dışarıda , bir başkasında aramamalıyız , kendimizi bu hassas anlarımızda başkasının kollarına teslim etmemeliyiz. Paylaşmalıyız elbet , ancak çözüm kendi içimizde her zaman. Paylaşım kendimizi geçici bir süreliğine de olsa iyi hissetmemizin dışında , değişik tecrübelerden , fikir ve bakış açılarından ilham almamızı sağlar. Bunların ışığında kendi çözümümüzü kendimiz yaratmalıyız.

Kendi çözümümüzü kendi içimizde aramak da yalnızlığa , bireyselliğe hizmet eden bir düşünce olarak algılanabilir elbet. Ancak tabi ki kendi hayatımızın yönünü de başkalarının belirlemesine izin vermemeliyiz. En azından kararları kendi insiyatfimiz , duygu ve düşüncelerimize istinaden vermeliyiz. Bu duygu ve düşünceler elbet çevremiz ile şekillenir , olgunlaşır.

Hepimiz aslında çok yalnızız bu dünyada , her ne kadar 24 saatimizi eşimizle , çocuklarımızla , iş arkadaşlarımızla , tanımadığımız bir dolu insanla aynı ortamda geçirsek de aslında kabul etmeliyiz yalnızız. Durup bir düşünelim , kafamızı günlük sorunlardan uzak tutarak sakin ve boş,sessiz bir kafa ile düşünelim.

Çok azımız aslında gerçekte , bu yalnızlığını paylaşmayı başarabildiği bir yeni yaşam (hayat arkadaşı) bulabilmiştir. Etrafımıza baktığımızda birçok ilişkide hep gizliden gizliye süre gelen bir çekişme , kavga , yarış yaşanır. Çünkü bu, aslında sözünü ettiğim şekilde gerçek bir paylaşım veya hayat arkadaşlığı değildir. Sadece içine düşülen yalnızlık denizinde boğulmaktan kurtulmak için tutunulan zayıf bir dal parçasıdır. Bir süreliğine sizi su yüzünde tutar ancak daha sonra giderek sertleşen hava koşullarında sizi artık su yüzünde tutamaz ve kaçınılmaz son.. Suyun altında büyük sessizlik ve tekrar su yüzüne kendi çabaları ile çıkmayı başaranlar için hayatında yeni bir sayfa , yeni bir başlangıç olur.

Her ne olursa olsun Yalnızlık , yaşamın en büyük hastalıklarından birisidir. Ruh ve vücut sağlığının bozulmasına , sağlıksız bir hayat sürmemize sebep olur. Aşırı bulaşıcıdır. Sonuçları bizi olduğu kadar çevremizi de etkilememize sebep olur ve böyle süregelen bir yalnızlık dalgasına sebebiyet verir. Mutsuzluk yayılır..

Tek çıkış yolu ise , içimizde ya birşey olursa korkusu ile hapsettiğimiz , başkalarına göstermekten çekindiğimiz , kaybedersek asla bir daha bulamayacağımıza inandığımız , sevgi nin dışarı çıkmasına izin vermek , başkalarına da bunu bulaştırarak , yalnızlık ı tedavi etmektir...

29 Ekim 2008 Çarşamba

Neyin Ne Önemi Var

Gerçekte ne istediğimizin çok nadir farkındayızdır . Genellikle etrafımızda yaşanan olayların , arkadaşlarımızın , ailemizin , sevdiklerimizin yönlendirmesi , yaşadıkları , değer yargıları bizim de hayata bakış açımızı belirler , etkiler.

Farkında olmadan kendimizi oynanmakta olan bir oyunun , maskeli baş aktörlerinden birisi olarak buluruz. Kendimizi gereksiz ve anlamsız bir şekilde ispatlamaya çalışırken acımasız bir yarışın içine sokarız , çoğu kez farkında olmadan.. Nedense hep başkalarının fikrine önem verme eğilimindeyiz , çekiniriz çoğu zaman kendi fikirlerimizi ortaya koymaktan , tarzımızı yaratmaktan , acaba ne derler diye endişe duyarız..

Aslında bizi biz yapan kendi fikirlerimiz , tarzımız , düşüncelerimiz , davranışlarımızdır. Bizi farklı yapan , değerli kılan başkaları için. Eğer amaç başkalarına hoş görünmek , sosyallikten anlaşılan sadece onlarla beraber olmak ise , kendimizi kabul ettirmenin yolu , aslında olmadığımız gibi davranarak onların kabul ettiği şekilde , onlar gibi rol yapmak olmamalı. Bu kısa vadede işe yarar gibi görünen ancak diğerleri için de sıkıcı ve sıradan bir çözümdür.

Hayatta en önemli şey yegane , nadir , eşsiz olabilmektir. Bunu başaran uzun dönemli ve kalıcı huzuru , mutluluğu , başarıyı yakalamış demektir. O artık herkes tarafından saygı duyulan , merak uyandıran , yaptıkları ile adından söz ettiren , liderlik eden , kendisi ile barışık ve gurur duyan , manevi tatmine ulaşmış kişidir.

Herşeyden önce insanın çevresine de mutluluk yayabilmesi , başarılı olabilmesi için kendisi ile barışık olması , iç huzurunu sağlamış olması gerekmektedir. Ancak her zaman başkalarının fikrine , dediklerine kendi düşüncelerinden daha fazla önem veren kişi bunu sağlayamaz. Hep kendisini başkalarının gördüğü şekilde olmak için şekilden şekile sokar ve bir süre sonra artık o başkası olmuştur. Kendi arzuladığı , düşündüğü şeyleri yapmaktan çok uzak , başkalarının değer yargılarına , tarzına göre hareket eden bir robot olmuştur.

O artık , günümüzde çokça rastladığımız hepsi aynı üretim hattından çıkmışcasına aynı davranan , olaylar karşısında aynı tepkileri veren , aynı giyinen , konuşan sıradan birisi olmuş ve benzersizlik ilkesinden uzaklaşmıştır. Başkalarının ne dediğinden , nasıl gördüğünden çok , iç huzurun sağlanması , kendini olduğu gibi kabul edip barışık olması , mutlu olması ve mutlu etmesi çok daha önemli. Halbuki bilmeyiz ki , aslında hiçbir ek çaba sarf etmeden kendi olduğumuz gibi hayatı güzellikleriyle yaşasak zaten kendimizi benzersiz bir şekilde konumlandırmış aynı zamanda mutluluğu yakalayabilmiş olabileceğiz. Çok basit , sadece kendin gibi ol yeter. Başkalarının fikri sadece eleştiri düzeyinde kalmalı , akıl filtremizden mutlaka geçirmeli ve körü körüne bunlara uymamalıyız. Unutmamalıyız ki , herkes dünyaya kendi penceresinden bakıyor ve aynı olayları herkes kendi deneyim ve düşünceleri çerçevesinde farklı yorumlayabiliyor.

Madem hepimizin bakış açısı , geçmişi , tecrübeleri , öğrendikleri farklı ise ve bunun sonucunda hepimiz olaylar karşısında farklı sonuçlar çıkartıyor , farklı yorumlar yapıyorsak , niye birbirimizin hakkındaki düşüncelerini bazen aşırıya kaçarak da olsa kendi iç sesimizden daha çok dikkate alıyoruz ??? Niye kendi mutsuzluğumuza sebep yaratıyoruz ??? Niye , yaşanacak sonuçlarından biz etkilenecekken , başkasının fikrine göre davranışlarımızı belirliyoruz ??? Niye kendi hayatımıza bir başkasının hiç hakkı olmadığı halde müdahale etmesine izin verelim ??? Niye başkalarının dediği bizim ne düşündüğümüzden daha önemli olsun ??? Başkaları mükemmel , hatasız da biz onlara bu yüzden ihtiyaç mı duyuyoruz ???

Unutmayalım , hiçbir zaman bir başkası , kendi mutluluğumuzun kaynağı olamaz ancak vesile olabilir , yardımcı olabilir. Kendimiz için en doğru olanı biz kendimiz bilebiliriz , her zaman içimizden gelen sese kulak vermeliyiz. Ne zaman ki , içimizden gelen sese , dışardan gelen yorumlar , eleştirilerden daha fazla kulak verirsek o zaman gerçek huzuru yakalam şansımız da artar , sonuçlarından da başkasını sorumlu tutmaktan vazgeçeriz.

Tıpkı , bazen hırslarımız sebebi ile olayları gerçeğinden ayırt edemememiz gibi kendimizi kandırmamız gibi.. ve olanlardan yine başkalarını sorumlu tutmamız gibi..

Farklı türlerde sevgiler duyar , yaşarız. Arkadaş sevgisi , aile sevgisi , çocuk sevgisi , kız veya erkek arkadaşımıza duyduğumuz duygusal anlamda sevgi vb.. Benim geçmişte yaşadığım ve gelecekte de kendim için doğru olduğuna inandığım yukarıdaki örneklere ek bir sevgi türü ; daha iyi birisi olmak için çabalama cesareti ve koşulsuz güven veren , yanında olmaktan her zaman mutluluk duyduğum bir sevgi bu ...

27 Temmuz 2008 Pazar

Mükemmel Olmak..

Hiçbirimiz mükemmel değiliz , ben de değilim... Hiçbir zaman da mükemmel olamayacağım bunu biliyorum , her zaman öğrenecek birşeylerim olacak hayatta..

Bugüne kadar istemeden de olsa üzdüğüm , kırdığım çok kişi oldu sonradan farkına vardığım.. Çok pişman oldum ama olan olmuştu bir kere. Şimdi neredeler , neler yapıyorlar , nasıllar bilemiyorum birkaçı hariç. Bildiklerim gayet iyi ve mutlu hayatlarını sürdürüyorlar. İstemeden de olsa hayatlarına girdiğim fakat sebebi belli olmayan bir şekilde sonunun kötü sonuçlandığı beraberliklerim için , hayatlarına geçici olarak rahatsızlık verdiğim için özür diliyorum hepsinden.

Üzüntülerin , kötü günlerin ilacı zaman , bunları da geçmişte yaşanmış birer anı olarak tarihe gömdü. Olan olmuş , düşünmenin , nerede sorun olduğunu , suçlanacak kişi aramanın bir anlamı yok , hiçbirşey değişmeyecek.

Peki hayatımın geri kalanı ne olacak ? Bu soruyu sormam gerek kendime. Geçmişten , yaşadıklarımdan öğrenebildiğim kadarı ile hayatımın geri kalanında ne yapmalıyım ki geçmişimde hata olarak gördüğüm , pişmanlık duyduğum şeyleri bir daha tekrarlamayayım ?

Herşeyden önce sevginin bütün kapıları açtığını , karşılıksız ve koşulsuz olarak verildiğinde hem kendi hemde insanların hayatını aydınlattığımı unutmamam gerek. Kimseyi yargılamamam , kimsenin kimseyi yargılayıcı konumda olmadığını hatırlamam gerek , hiçbirimizin mükemmel olmadığını bilerek. Farklılıklara saygı göstermem gerek , kimsenin aynı çevre ve aile koşullarında yetişmediğini görerek. Ayırım yapmamalıyım , kimsenin duygularını incitmemeliyim , benim de onlardan bir farkım olmadığını aslında bilerek. Kendimi sevmeliyim , huzurlu olmalıyım ki herkesi sevebileyim , mutlu edebileyim. Onların sevinci , mutluluğu benim huzurum..

Hayatta hiçbir şeyin savaşmadan elde edilemeyeceğinin , özellikle sevginin türlü fedakarlıklar , sabırlı bekleyişler ve daima zorlukların üstesinden beraber gelinmedikçe kazanılmayacağının bilinci içinde , onu sebep olmadığı şeyler için suçlamayacağıma , kaybetmeden değerini bileceğime ancak mükemmel olmadığımı sadece onun için daha iyi olmak için bütün kalbimle çabalayacağıma söz veriyorum..

21 Temmuz 2008 Pazartesi

Yüzyıllar önce dünya henüz çok gençken gerçek aşk varmış her yerde hemen bulunabiliyormuş. Su gibi. Hava gibi. Böyle kolay bulunduğu için kadınlar ve erkekler pek peşine düşmezlermiş gerçek aşkın. Kıymetini de bilmezlermiş..

Bunun üzerine iki melek aşkı gizlemeleri için görevlendirilmiş. ilk önce yerin dibine , sonra yüksek dağların zirvelerine en sonunda da okyanusların dibine gömmüşler aşkı.. Fakat erkekler ve kadınlar toprağı kazıp , dağlara kolayca tırmanıp , denizlere dalıp kolayca bulmuşlar aşkı.

Melekler sonunda gerçek aşkı kadınların ve erkeklerin kalbine saklamışlar. İşte o günden beri kadınlar ve erkekler gerçek aşkı kolayca bulamamışlar. Çünkü gerçek aşkın saklanabileceği her yere bakıyorlar , ancak hemen içlerinde olabileceği akıllarına hiç gelmiyormuş..

Saklambaç oynadığımız günlerdeki gibi , ebe herkesi sobeler ama hep kendisini unutur. Oyundakileri hep bir eksik sayar o yüzden.. Aşk da öyle işte.. Kalbimizin orta yerinde duruyor , ama hiç aramıyoruz..
Çok sıklıkla yanımızda olanı unutuveririz. Eşimiz olur bu çoğunlukla. Eski püskü sandığımız gibidir o. Sırf yanımızda diye içinde sakladığı cevherleri merak etmekten vazgeçeriz. Onun varlığına karşı köreliriz garip biçimde. Sıradan günlerin içinde olağan sıkıntıların kıskacında , günübirlik telaşların girdabında öğütürüz yanımızda ve yakınımızda olanı..

İçi mücevher dolu bir sandık var yanımızda , ancak dönüp bakmadığımız için yoksul sanıyoruz kendimizi , sandığı boş sanıyoruz.

Halbuki onun yüzü en çok size baktı , özel olarak sizin için güldü , sizin için hüzünlendi. Bu sabah yanınızda , özel olarak sizin için yaratılmış biri olduğunu görün.

Yüzünün tüm detaylarında size yönelen sevginin işaretlerini okuyun ve " Gözler yalnız bana bakıyor , kulakları en ince dertlerimi dinlemeye hazır , ağzından yalnız bana sevgi sözleri dökülüyor , yüzünde yer alan sade ve içten tebessümü en çok benim hak ettiğimi düşünüyor" deyin. Buna tüm kalbinizle inanın...
Sevmek için çalışıyoruz ancak çalışmaktan sevmeye vaktimiz kalmıyor. Ailemiz için çalıştığımızı söylüyoruz , ancak ailemiz için çalışmak tam da ailemizi ihmal nedenimiz oluyor. kalbimizi doyuracak bir aşk için bekliyoruz , ancak aşk yanımızda hazır olduğunda da aşkın pek zaman alıcı olduğuna inandırıyoruz kendimizi.

Bundan böyle çabalarımızla sadece duvarlarını biçimlendirdiğimiz hayatımızın ortasındaki o boşluğu fark edelim. Belki geç kalmadan sevdiklerimizin ve sevdiklerimize ait sevginin o boşlukta bizi beklediğini görebiliriz. Hatta "boş zamanlarda" arayıp durduğumuz, gecelerin sessizliğinde buluşmaya çalıştığımız , günlerin telaşında özlediğimiz sevgilimiz , eşimiz oradadır.

20 Temmuz 2008 Pazar

Sevmeyi çoğunlukla eşimizin tamamen bize benzemesi , bizden farksız olması olarak yorumluyoruz. Tam tersine, hepimiz eşimizin farklılığını kabul etmeli , onu farklı olduğu için seviyor olmalıyız. Eşimizden bize yansıyan güzellikler , ihtimal ki güneşin onun üzerine farklı ve özel biri olarak doğmasından kaynaklanıyor. Onun farklılığını yok etmeye çalıştıkça , üzerimizdeki gölgelerini silebiliriz. Alında kötü değildir niyetimiz. Asla kötü olamaz...
Dünya belki de bir müzayede salonudur. Gördüğümüz herşeye birileri bir paha biçer. Sırf başkalarının biçtiği değerler üzerine yeni değerler eklemek için ömrümüzü bizim için en değerli olanları unutarak , hatta bazen kırarak tüketiyor olabiliriz.

Sevimli bir çocuğun babası ve annesi olmanın değeri borsalarda ölçülemiyor. Fedakar ve sadık bir eşin bizim için yaptıklarını hiçbir insan kaynakları uzmanı hesaplayamıyor. Oysa hepsi antika.. Kimsenin göremediği , kimsenin fark etmediği kadar özel ve güzel değerler.

Müzeyede bitmeden birbirimize ziyadesiyle değer verelim. Olur mu?

Aşka Dair Alıntılar

"Evlilik de kalabalıklar karşısında verdiğimiz bir konser gibi değil
midir? Başlangıçta herşey mükemmeldir. Eksiğimiz,gediğimiz,kusurumuz yok
gibidir. ilişkinin de kusursuz olacağını düşünürüz. Ahengin hiç pürüzsüz
süreceğini hayal ederiz. Sonra Paganini'nin kemanı gibi bizim de zamanla
tellerimiz kopmaya başlar. Eksiklerimiz ortaya çıkar. Ahenk bozulur gibi
olur.Böyle zamanlarda çoklarının yaptığı gibi bizim de yaptığımız kopan tellere odaklanıp illa da eksik yanlarımızı görmektir. Paganini gibi pek az insanın yapmayı göze aldığı ise kalan tek tele odaklanıp
aşkımızın sesini bir keman gibi yüreğimizde sürdürmeye devam
etmektir.

Herşey bitse de aşkımız kemanımızda kalan tek tel !!! Konser devam ediyor"

"Keşke birbirimizi sadece hataları ve eksikleri olan insanlar olarak severek ve kabullenerek başlayabilsek ..."

" Aşkı hep aranızda tutmak istiyorsanız , hep sıcak kalsın ve eksilmesin istiyorsanız , birbirinizin kişiliğini yok edecek biçimde eşine benzemeye yada eşini kendine benzetmeye kalkma. Bırakın aşkı tutan kişilikleriniz olduğu gibi kalsın. Aşkınız , iki ayrı kişi olduğunuz sürece çoğalır ve sıcak kalır. Biriniz diğeri adına kimliğini yitirirse , aşk da sütunlarını kaybetmiş kubbe gibi çöker. Ağaçlar gibi ... Yanyana olsalar da biri diğerine gölge etmez."


17 Temmuz 2008 Perşembe

Yüzleşmek

Çaresizlik gırtlağıma kadar geldi artık , yine yapmam gerekeni yapmam gerek. Dayanmalıyım , mücadele etmeliyim , hayatın hiç kolay olmadığını hatta artık yaşanmaktan çıkmaya başladığını bile söyleyebilirim.

Yaşadığım çevre , koşullar , kontrolüm dışında gelişen olaylar elimi kolumu bağladı , mutlu olmama , işimi yapmama hatta sevmeme ve sevilmeme bile engel oluyor. Bu dünya da tek bağlanabileceğim , yaşadığımı hissettiren ve bence hayatı yaşamaya dair kılan şey sevgi , elimden , avucumdan uçtu gitti. Sıkıca kapatmıştım avucumu oysa ki... Durmak istemeyen bir şeyi , varlığı zorla hapsedemiyor insan. Zorla güzellik olmuyor kısacası.

Artık yaşama dair küçük ama kendim için büyük bir adım atmak atılım yapmak üzereyken , yine birden kendimi o kaçınılmaz , sonu belli hikayenin kahramanı olarak buluverdim. Başkasının hikayesinde , yaşamında , kalbinde aktör olmak hayalim suya düştü. Tüm yüreğim ve kalbimle , büyük bir inanç ile onu istedim asla vazgeçmemek , onu bırakmamak ümidi ile. Ve işte beklenen son , hüsran.

Hayatımda buna benzer birçok hayal kırıklığı ve hüsran yaşadım ancak hiçbirinin son olmadığını biliyordum. İnsanların en az benim onlara gösterdiğim kadar bana anlayışlı , en az onları sevdiğim kadar bana sevgi ve saygı duymalarını bekledim , hep ümit ettim.

İçinde yaşadığımız , yapmacık mimikleriyle etrafa sahte gülücükler ve dostluklar dağıtan insanların arasından sıyrılan , eşine az rastlanır , samimi , sevecen sevgi dolu birisi karşıma çıkmıştı ki... Hiç şaşırmadım onun da benden hızla uzaklaştığına , kaçtığına , belki benim onu sevdiğim , ona değer verdiğim kadar beni sevememiş , değer verememişti ama olsun , kim bu sahte dünyada en az onun tırnağı kadar bile olabilirdi ki ?

Bıktım artık bu acımasız , kaçınılmaz ve hüsran dolu sonlardan.. Yeni başlangıçlara, yeni mutluluklara , yeni sevgilere , yeni bir hayata doğru yelken açmak amacım.

Elimden gelenin en iyisini yapmaya gayret gösterdim, ancak aynı felçli bir insanın çok isteyip ancak bir türlü hareket edemediği , haykırmak isteyip de sesini duyuramadığı bir haldeyim. Hiçbir şey söyleyemiyor , bakamıyor , hissedemiyorum çünkü yasak. Bu ilişki ve sevgi bana yasak. Yasakları hiç sevmememe rağmen buna boyun eğmek çok zor , kabullenmek ise çok acı , hergün acımla yüzleştiğimi düşündüğüm zaman...

28 Nisan 2008 Pazartesi

Seni Seviyorum

Sana ulaşmama hiç izin vermedin , hiçbir zaman sana hissettiklerimin onda birini bile hissettmedin bana karşı , hiçbir zaman sana hissettiklerim hakkında en ufak bir fikrin bile olmadı...

Sevmeme hiç izin vermedin ki , seni cennetimize götüreyim , ikimiz beraber sonsuzluğa doğru aşkımızla süzülelim...

Seni ne kadar sevdiğimi asla bilemeyeceksin , asla seni bu dünyada herşeyden çok ne kadar istediğimi bilemeyeceksin , asla bir dokunuşunun , bir gülümseyişinin , bir bakışının benim için bir ömüre bedel olduğunu bilmeyeceksin..

Bir dokunuşun bir sözden çok daha önemli olduğunu benim için bilmeyeceksin. Seni ne kadar çok sevdiğimi , seni ne kadar çok düşündüğümü , sana ne kadar değer verdiğimi , seni ne kadar çok mutlu etmek istediğimi ve bu uğurda herşeyden vazgeçebileceğimi , hayatımdan fedakarlık yapabileceğimi bilemeyeceksin asla..

Seni ilk gördüğümde , ne kadar harika bir güzelliğinin olduğunu , bana bakıp gülümsediğinde nefesimin nasıl kesildiğini , gözlerimi senden neden alamadığımı ve bugün dahil nasıl muhteşem göründüğünü hiç ama hiç unutmayacağım...

Seni her düşündüğümde , şu anda olduğu gibi , sana karşı olan sevgim birer gözyaşı olarak yanaklarımdan süzülecek ama hiçbir zaman durmayacak..

Sana karşı olan sevgim , aşkım ebediyyen devam edecek , ölünceye kadar , nefes alıp vermeye devam ettiğim sürece , kalbim atmayı sürdürdüğü sürece senin için atacak..

Bir saniyede beni dünyanın en mutlu insanı yapabildiğin gibi bir saniyede de dünyanın en zavallı adamı yapabildiğini ve bunu başka kimsenin yapmaya gücünün yetmediğini asla bilemeyeceksin..

Bundan sonra artık ayrı masalarda yiyeceğiz , ayrı yerlerde çalışacağız , dolaşacağız , birbirimizi görmeyeceğiz.. ve ben seni sabah olduğunda , akşam , ne yaptığını düşünüyor olacağım , acaba sen de yalnız mısın ?

Senin gitmeni istemiyorum , yanımda olmanı istiyorum ve hayata lanet ediyorum bana bu şansı vermediği için , sana kızamıyorum , kıyamıyorum bana bu şansı tanımadığın için , saçının teline zarar gelsin istemiyorum..

Ama sana çok kızıyorum çünkü yaşayacağımız o muhteşem anlar , mutluluk ve aşk dolu bir ömür artık yaşanmayacak.

Bana bir şans ver başka bir şey istemiyorum.. Bu sıradan bir romans , aşk değil , sen benim bir parçamsın artık.

Hiçbir zaman aşkın , kalbimde bir sessizlik , huzur olduğunu bilmiyordum seninle karşılaşıncaya kadar , aslında herşeyin bu kadar yakınımda olduğunu..
Aşkın senin gözünde bir ışıltı olduğunu , senin gülümseyişinde , saçının telinde , saf yüreğinde saklı olduğunu..

En az benim kadar seni sevecek ve mutlu edecek bir sevgilin olmasını umut etmekten ve daima mutlu olmanı dilemekten başka bir seçeneğim yok , seni sevmekten başka çarem olmadığı gibi...

23 Nisan 2008 Çarşamba

Bir Ben...


25/7/2006
Bir Ben...
Bu resimi çektirdiğim zamanı hatırladım birden , bilgisayarımda eski resim dosyalarını karıştırırken buldum yine... o zamandan bu yana yaklaşık 2 sene geçmiştir herhalde.. o anı hatırladım , o ana geri döndüm bir an.. kafamda neler vardı , aklımdan neler geçiriyordum , neler için atıyordu kalbim , neler düşlüyordum ??? şimdi ise o zaman düşündüklerim , beni heyecanlandıran olaylar bir hiç.. zamanın böylece bir çok şeyi unutturduğunu , yeni bir çok şeye gebe olduğunu , bir çok şeyin üstesinden gelip , acıları , hüzünleri sildiğinin canlı ve somut bir kanıtı var bu resimde.. bu resimde , bundan 2 yıl sonra bugün ve bu süreçte neler olacağını bilmeden bakan ben varım... kısacası iyisiyle , kötüsüyle , yanlışıyla , doğrusuyla , her yönüyle ben varım ve bunu sadece ben biliyorum , başkası değil... bu belki de başkasının beni anlamasından korkumun bir sonucu olarak içime kapanmış olmamın bir sonucu... halbuki aslında bu sessiz , sakin görüntünün altında ne fırtınalar kopuyor , içten içe ne acılar , hüzünler , çocuksu sevinçler yaşanıyor , bir ben biliyorum... bir ben biliyorum sadece nasıl sevdiğimi , nasıl üzüldüğümü , bazen küçük huysuz çocuklar gibi nasıl ağladığımı , karşımdakini mutlu etmek için nasıl çırpındığımı ama bunu belli etmemek için nasıl çaba harcadığımı , bazen de nasıl bencil olduğumu... bir ben biliyorum sadece sevmenin ve sevilmenin bu dünyada insana gerçek mutluluğu ve huzuru getirdiğini , bir ben biliyorum bir o kadar da bu mutluluğun yakalanmasının imkansız olduğunu...

Denizz

26/7/2006
denizz
Bayılıyorum ayaklarımı uzatıp , deniz kıyısındaki evin balkon kapısından içeri giren tatlı meltem ve kendine has denizin kokusuna , bıkmadan usanmadan kayaları döven dalgaların çıkardığı sesleri dinlemeyi , ağır ağır batan güneşi , gökyüzünün kızıl rengini seyretmeyi... en çok da o deniz kokusunu ciğerlerime çekmeyi .. kendimi tazelenmiş , yepyeni ve huzur dolu hissediyorum ... kapı aralığından içeri süzülen rüzgarın etkisi ile hafifçe dalgalanan perdenin dans eder gibi bir ritm içerisinde hareketine gözüm takılıyor...
günün bütün stresini ve yorgunluğunu geride bırakarak , kafamı boşaltıyorum , boşalmıyor bir türlü , düşünceleri kovalıyorum , birisi gidiyor başkası geliyor , olmuyor , çok çabalıyorum ama faydasız.. kurtulamıyorum geçmişi düşünmekten , gelecekle ilgili plan yapmaktan , endişelerimden ....

Bir Yaz Akşamı

26/7/2006
Bir yaz akşamı
Bu akşam bir karadeniz sahil kentindeydim... sahili müthiş , yeşil alanlar , düzenleme muhteşem
yaklaşık 20.30 civarında gittim sahilde yürümeye başladım , yerlisi çocuklarını da alıp ailecek sahilde yürüyüş yaparak vakit geçiriyorlar , klasik çekirdek çıtlatma , dondurma , mısır yeme aktiviteleri hırla devam ediyor... gençler birbirlerini kesiyor , bu da kim daha önce buralarda görmedim , ay ne hoş çocukmuş veya ayıya bak tarzı bakışlar atıyorlar birbirlerine..

yürürken de müthiş yaz akşamının keyfini çıkarıyorum , deniz sakin , mis gibi kokuyor , mehtap var bu gece , hemen teknenin biri mehtap gezisi düzenlenir diye fırsatı değerlendirmiş , adam başı 4 YTL , sudan ucuz ama benim farklı bir misyonum daha var keyif almamın yanısıra , yemek yemem lazım... bunları düşünerek sahilde yürürken açlığımın da etkisi ile olsa gerek mısır satıcıları , ellerinde mis gibi kokan haşlama veya kebaplar , veriyormuş gibi yapıp karşısındakine sinir krizi geçirten asla o bölge ile hiç alakası olmamış maraş dondurmacılarını gözüme kestiriyorum , yemekten sonra eritmek için 1-2 tur sahilde atarken bunlardan da yiycem diyorum kendi kendime..

Nihayet balıkçı barınağı ve küçük , mütevazi balıkçı restaurantları görünüyor. aslında bunlar ufak 4-5 masalı asıl işi balıkçılık olan ancak meraklısı için pişiren biraz salaş ama lezzetli ve ucuz balık yapan yerler.. oturuyorum birisine , ızgara uskumru , güzel bir salata ( balıkçılarda çok lezzetli olur) , balık çorbası ve ufak da bir kalamar tava söylüyorum , beklerken de etrafı kesiyorum , kimler var diye.. kimisi sadece bir bira içmeye gelmiş arkadaşı ile muhabbet ediyor , kimisi rakı sofrası kurmuş , bir de çok tatlı bir çocukları olan genç bir aile var , çocuk yerinde durmuyor , bir yandan onla uğraşırken bir yandan da yemeğe çalışıyorlar... gözüm devamlı oranın sahibi olan genç delikanlı da , siparişleri aldı , ama gözüm takıldı işte , bu alemin kralı dercesine bir vücut dili var , kendinden emin , o da ben kesiyor arasıra belli ki o da benim hakkımda yorum yapıyor içinden..
bütün siparişleri yiyor bitiriyorum , hepsi çok lezzetli olmuş , büyük bir keyifle çayımı da içip kalkıyorum , selamlaşıyoruz artık o delikanlı ile , eh ne de olsa bir yemeğini yedim , samimiyet oldu i yakınlaştık sayılır , aramızdaki buzlar eridi :))

tekrar sahile yöneliyorum , biraz fazla yedim sanırım , eritmem lazım , sabah 3'e kadar turlasam ancak diyorum içimden , ama 1-2 tur sonra insanlar da benim gibi akşam gezmesinde devamlı tur attığından tanıdık oluyoruz ve gözümün içine bakıp birbirlerine bişeyler diyorlar , muhtemelen bu manyak demin de geçmişti , herhalde piyasa yapıyor gibi bir yorum da yapmış olabilirler.. olabilir değil aslında kesinlikle bu şekilde yorumladılar... neyse ben bunlara da aldırmadan , şiş midemle turlarken , sanki o yemekleri ben yememişim , çatlayan ben değlim ya , ağzım tatlansın bahanesi işte , dondurmaya yöneliyorum... dondurmaya dayanamam , tatlı yemem ama dondurma deyince herşey biter benim için... son kalan enerjimi de kullanarak arabaya yöneliyorum ve yarım saatlik yolu da hareketli ve yüksek sesli birşeyler dinleyerek uyumadan otelime varıyorum.

Düşünüyorum da , tek başıma da olsam bu akşam müthiş bir akşam geçirdim , çok keyif aldım , herşey çok güzeldi , insanlar güzeldi , hava güzeldi , deniz güzeldi , balık güzeldi , ben güzeldim...

Bakış...

1/8/2006
Bakış....
Bakınca heyecanlanıyorum ,
Bakınca gözlerimi ayıramıyorum ,
Bakınca kafam karışıyor ,
Bakınca aklım dağılıyor ,
Bakınca duruyorum ,
Bakınca sadece ona odaklanıyorum ,
Bakınca hiçbir şey duymuyorum ,
Bakınca yutkunamıyorum ,
Bakınca nefes alamıyorum ,
Bakınca kalbim yerinden fırlayacakmış gibi atıyor ,
Bakınca kızarıyorum ,
Bakınca ateş basıyor ,
Bakınca keşke diyorum ,
Bakınca ahh çekiyorum ,
Bakınca hayallere dalıyorum ,
Bakınca kendimden geçiyorum ,
Bakınca o an hiç bitmesin istiyorum ,
Bakınca bakabildiğim için şükrediyorum ,
Bakınca yakınında olduğum için gurur duyuyorum ,
Bakınca daha çok hayran oluyorum ,
Bakınca konuşmak istiyorum ,
Bakınca dokunmak istiyorum ,
Bakınca bir saniye bile görememekten korkarak gözümü hiç kırpmıyorum ,
Bakınca onu rahatsız etmekten çekinerek korkarak bakıyorum ,
Bakınca ona ne kadar hayran olduğumu içimden ama haykırarak söylüyorum ,
Bakınca ona zamanın durmasını istiyorum ,
Bakınca ona keşke düşüncelerini okuyabilseydim diyorum ,
Bakınca ona onu ne kadar sevdiğimi hiç bilemeyeceğini biliyorum ,
Bakınca ona hayatımı ne kadar renklendirdiği ve değiştirdiği için teşekkür ediyorum ,
Bakınca ona gözlerimden gelen bir damla yaşı saklamaya çalışıyorum ,
Bakınca ona sadece ona bakabildiğim , bu fırsatı bana verdiği için minnettarım...

Umuda Bir Bilet

12/8/2006
Umuda Bir Bilet
Yine yaptım , yine aldım bir bilet fazladan , beraber konsere gideceğim o meçhul kişiye... Bunu yapıyorum arasıra , birçok seferde son anda vazgeçiyorum.. Bir bilet aldım konsere sonra ona da aldım.. Onunla o anı yaşamak istedim beraber , paylaşmak , o anın keyfini , tadını doyasıya yaşamak beraberce. Ona da bir bilet aldım , belki bir mucize olur da gelir benimle diye.. Ama ona bilet aldığımdan haberi bile yok ..
Soramıyorum bile ona benimle birlikte gelmek ister mi diye... Korkuyorum gözlerimden , onun gelmesini ne kadar çok istediğimi anlamasından , korkuyorum onu incitmekten çünkü bilmiyorum ona yakın olmam , konuşmam onu rahatsız ediyor mu , bilmiyorum...
Sadece içimden o kadar çok istiyorum ki gelmesini , onu görmeyi , onun yanımda olmasa bile aynı yerde olmasını , onun varlığını bilmem bile beni çok heyecanlandırıyor , sadece gözleri gözlerime bakmıyor , o beyaz yumuşacık tenine dokunamıyorum , o çocuksu , şirin gülümsemesini göremiyorum...
Yanlız biletini sonsuza kadar , hiç yaşanmayacak bir birlikteliğin tek ve son umudu olarak saklıyorum...

Dayanmak

1/9/2006
Dayanmak
Dayanmak , dayanıklı olmak büyük bir erdem bazıları için , ancak ben bir türlü içimdeki fırtınayı , aşkımı , sevgimi , çılgın gibi atan kalbimi dizginleyemezken daha ne kadar dayanabilirim karşılık bulamadığım aşkıma , ne kadar dayanabilirim kalbimdeki bu bıçak yarasına , ne kadar ??

Tarif edilemez acılar , hüzünler , umutsuzluklar kapladı içim , kurtulamıyorum ... İçtiğim aşk zehiri yavaş yavaş tüm bedenimi ele geçiriyor , tüm hücrelerimi ve ruhumu ... Gözlerimin önünde onun o tatlı bakışı , sempatik hareketleri ile bana karşı gülümseyişi , kızıl saçları ve beyaz teni gözlerimin önünden gitmiyor bir türlü , bambaşka bir dünyada gözlerimi açıyorum ... bambaşka bir hava soluyorum , bambaşka hissediyorum , bambaşka ...

Nereye baksam gözlerim dalıyor , onu düşünüyorum , keşkeler ile dolu düşünceler birbiri ardına hızla kafamdan geçiyor , hep keşke diyorum , keşke..

Zamanı nasıl durdurabilirim ve onu kendime hapsedebilirim diye düşünüyorum yanındayken... Onu hep görebilmeyi , hep duyabilmeyi , hep koklayabilmeyi , onunla hep aynı havayı solumayı istiyorum..

Artık her gün tanrıma şükrediyorum bana sağlık ve onu görebilme şansını verdiği için , yarın neler olur , onu tekrar görebilirmiyim bilmiyorum , gözlerimde bir damla yaş onu zorlukla görebiliyorum , gittikçe uzaklaşıyor benden , gitmemesi için yalvarıyorum , dua ediyorum ama nafile , her geçen gün benden daha fazla uzaklaşıyor...

Yapacak birşeyim yok , güçsüzlüğün ve çaresizliğin esiri oluyorum , bitiyorum , tükeniyorum , ruhum daracık bir hücrenin içerisinde karanlığa gömülürken son bir defa arkasından bakıyorum ve yaşadığım sonsuz acı ile beraber kendimi umutsuzca bırakıyorum , elveda bile edememenin burukluğu ile..

Farklılığın Farkında Olmak

21/5/2007
Farklılığın Farkında Olmak
Uzun bir ara oldu , uzun zaman oldu geriye dönüp baktığımda , artık bundan sonra olmayacak dediğim günden beri. Ne olmayacaktı ? Neye karşı aldım bu kararı ? Neye karşıyım ? Nedir bu kin ve nefret ? Kime bu kızgınlığım ? Neden korkuyorum bu kadar ? Niye hayatı zindan ediyorum kendime ? Neden zorlaştırıyorum yaşamı ? Neden kendi mutsuzluğumu başkalarına da bulaştırıyorum ? Neden bu kadar işkence ? Yeter artık yeter...
Zamanı gelmedi mi artık tekrar hayata dört elle sarılmanın ?Yaşamın , mevsimlerin , havanın , doğanın , canlıların tadını çıkartmanın vakti gelmedi mi hala ? Neyi değiştirebildim ki bugüne kadar kızdım , vurdum , kırdım insanları , herşeyden önce kendimi mahvettim. Dışladım , soyutladım kendimi gerçek hayattan , kendi dünyama sığındım , bir masal dünyasında yaşadım hayallerimle...
Mutlu oldum mu ? Hayır... Sonuçta başladığım yere döndüm çünkü içinde bulunduğum dünyayı inkar edemedim , olmadı . Sonunda buldu beni yine gerçekler , uyandım tatlı uykumdan , toz pembe hayallerimle süslediğim rüyalarımdan...
Bize çocukluğumuzdan beri öğretilen hep dikte edilen şeyler vardır ya , çevremize ve topluma faydalı birer evlat olalım , bir aile kuralım , iyi çocuklar yetiştirelim , iyi bir işimiz olsun , sevelim sevilelim vs vs vs ... hepsi zırva , saçmalık.... Yeryüzü , bunlara programlanmış birer robot olan bizlerle dolu... Üstelik bunları yapmak için doğayı ve başkalarını katleden , programın başarıya ulaşması için acımasızca bencilleşen bizlerle...
Aslolan mutluluk ve huzur... Nasıl ve nerede olduğu , hangi formatta veya bedende olduğu hiç mi hiç önemli değil. Tek önemli olan o tarifsiz şeyin benliğimizi taşarcasına doldurması ve bunu diğerlerine de bulaştırmamız . Elbette bunu insanlar anlayamayacaktır. O programlanmış beyinleriyle seni , beni kendilerine birer tehdit olarak göreceklerdir. Tüketim toplumu olmanın getirdiği sıradan ve tekdüze hayatlarının esiri olmuş , hepsi aynı fabrikadan çıkmış birer robot edası ile seni küçümser bakışlarla aşağılayarak yanından geçip gideceklerdir.
İnsanlık öyle bir yere geldi ki , etrafına , başkasına zarar veren , bencil , kısa vadeli düşünen bir yaratık olduk hepimiz.
Ben öyle olmayacağım ama. ben onlardan birisi değilim , bunun farkındayım. Farklıyım ben. Bunun da farkındayım. Bunu bencilce kendi mutluluğum için değil , çevremdekilerin de mutluluğu için kullanıyorum.
Dürüst olmalıyım , arasıra ruhumu saran bencilce düşüncelerden kurtulmalıyım. Herkesi koşulsuzca , farklılıkları ile kabullenmeliyim. Farklılığa saygı duymalıyım.

Aradığını Bulmak...

23/6/2007
Aradığını Bulmak...
Aşk'a her zaman inanmışımdır. İlk aşkım son aşkım olsa da , bir gün (o gün bir türlü gelmek bilmese de...) aşkı yeniden yakalayacağıma dair inancımı ve umudumu asla yitirmedim , daha yeni bir hayalkırıklığı yaşamış olmama rağmen mücadeleme devam edeceğim. Çünkü bu bir hedef , bir amaç değil benim için , yaşamın kendisi , bana ben olduğumu hissettiren , herşeyden zevk almamı sağlayan , yüzümdeki tebessümün , kalbimdeki o tatlı sızının , damarlarımda akan kanın hızının , içleri gülen gözlerimin , düşen çenemin ve daha birçok heyecanımın sebebi o...
Yıllar geçtikçe , acılar arttıkça daha da kamçılanıyor içimdeki istek daha da artıyor aşka karşılık.. Bedenim artık iyice zehirlenmiş durumda , ruhum ise bir hiç onsuz olunca , suyu - güneşi kesilmiş , solmuş bir bitki gibiyim onsuz...
Artık ilk görüşte aşka olan inancımı yitirmeye başladım... Belki bu yılların verdiği , derin aşk yaraları ile bezenmiş yaşadıklarımın bana öğrettikleri sonucu vardığım bir nokta , ancak şu bir gerçek ki ; bir sevgiliye bakışım eskisine kıyasla çok değişti , eskiden dış görünüş daha ön planda iken şimdi dış ve iç güzelliğin uyumu , bütünlüğü ön planda...
Her zaman demişimdir kendi kendime ; çocuksu bir güzellik olgun bir ruhla birleştiğinde dayanılmaz bir çekiciliğe sahip olur...
Şimdi de ona son yazdığım mesajdan bir alıntı " Duymayı beklediğim bir cevaptı , zaten anlaşılıyordu ama senin ağzından duyup bu konuyu kapatmak istedim belki de...Sonuç olarak zorla güzellik olmuyor , eskiden ilk görüşte aşk'a inanırdım artık karşımdakinin dışarıdan görünmeyen özelliklerini de keşfederek zamanla dış ve iç güzelliğinin bütünlüğünü görmeye çalıştım.Çünkü eğer önemli olan sağlam ve sürdürülebilir bir ilişki ise sevgi daha önemli ama tabi ki her iki tarafında gönüllü olması şart. İnsanın kendini sevdiğinin yanında huzurlu ve mutlu hissetmesi herşeyden çok daha önemli. Herşeyi unut ve kafanı iyice boşalt , tatilin tadını çıkart , kendine iyi bak , güle güle..."
Daha çok yazmak istediğim şeyler vardı , kalbimden fışkıran bir şelale içinden duygularım içime akıyordu sanki , boşalıyordum , eriyordum sanki.. Kafamdan geçen hislerime ait binlerce sözcük , bir türlü bir araya gelemiyor , birleşemiyorlardı , bir anlam ifade etmiyorlardı tek başlarına doğal olarak , ama bildiğim , emin olduğum tek bir şey vardı o da ; tüm bunların - iflas etmek üzere olan kalbimin , kafamdaki binlerce düşüncenin , kelimenin - gözümden akan birkaç damla yaşa neden olduğu ve bu damlaların her birisinin içinde ruhumu , kendini sevgiye ve mutlu etmeye adamış ama bir türlü aradığı fırsatı bulamamış benim , aşklarıyla , mutluluklarıyla , üzüntüleriyle yaşanmış koca bir hayatı barındırdığı...

Hep Gülüşürdük Sonra ??

7/11/2007
Hep Gülüşürdük Sonra ??
Geçenlerde bir arkadaşıma rastladım , daha doğrusu yüzyüze değil , şu aralar pek popüler olan dijital karşılaşma , şakalaşma (eşek şakaları da dahil) , yazışma ve sonra da nerden ekledim arkadaşlarımın arasına ben bunu diyip sınırlama getirme ve pişmanlık yaşama platformu facebook'da..

Üniversiteden bu arkadaşım beni o günlere geri götürdü birden.

Hiç unutmuyorum onunla yaklaşık bir sene boyunca okula beraber gitmiştik , ayrıca kendisini az da olsa liseden de tanıyordum.

Çok doğal , arkadaş canlısı , enerjik , hayattan zevk almasını iyi bilen ve yüzündeki o sürekli tebessümü , yanaklarındaki gamzeleri ile oldukça şirin , sempatikti.
Birlikte , dediğim gibi bir süre yol ve sınıf arkadaşlığı yapmıştık.. Hiç unutmam her seferinde deliler gibi abartarak güler , hatta sıkça etraftakilerin de bu yüzden tepkisini çekerdik ve bir müddet sonra ikimizde kontrolden çıkmış vaziyette karnımızda ağrılar , yüz kaslarımızı hissedemez bir şekilde , yuvarlanarak inerdik bindiğimiz araçtan..

Niye yazdım bunu ? Unuttuğumu fark ettim bir an çocuklar gibi gülmeyi , gülmek için aslında kimseye ihtiyacım olmadığını , sadece gülerek herkesi etkileyebileceğimi , hayatı istediğim gibi şekillendirebileceğimi , herkesi mutlu edebileceğimi , kendim mutlu olabileceğimi ; ılık bir gülümseyiş ile kalbimin sıcaklığını , tüm içtenliğimle ve samimiyetimle ifade edebileceğimi , başta en sevdiğim minik bebekler olmak üzere herkes ile çok iyi anlaşabileceğimi..

Bunlardan bazılarını yapabildiğimi tamamen unutmuşum bazılarını da daha sık yapmalıyım.. Çok zor , elimden daha fazlası gelmeyen olumsuz şeyler için de gülümsemeyi sürdürebilmem , hayal kırıklıkları yaşamamam , kırgınlıklarımı , üzüntülerimi dışa vurmamam çok zor. Kendim mutlu olmadan karşımdakini mutlu etmem çok zor. Onun mutsuzluğuna da sebep olmamak için istemeden de olsa ondan uzaklaşmam , içime kapanmam ve daha büyük bir çıkmaza girmemem çok zor .
Ama çok kolay sadece bir gülümseyiş ile tüm bunları lehime çevirmem ve hayatı artık istediğim gibi yaşamam , sevmem ve sevilmem...

Sil Baştan...

23/12/2007
Sil Baştan...
Ne kadar kolay değil mi birşeyden pişmanlık duyduğumuzda veya istemediğimiz şekilde sonuçlandığında hemen sil baştan yapmak , yeni bir sayfa açmak... Sonradan bir bakıyoruz her sayfa , her yaprak yeni açılan bir yer olmuş , eskiyi unutmak için bir bahane , bir avuntu , teselli halini almış sayfalar...

Yeni bir başlangıç yapmak doğru ancak gerçekten yapılırsa , bir avuntu , teselli olarak değil..
Çünkü kolay değil şu kısa hayatımızda başlangıçlar yapabilmek gerçek anlamda.. Yeni bir başlangıç derken iş veya özel hayatımızda , çevremizi , belki düşünce tarzımızı , alışkanlıklarımızı , davranışlarımızı değiştiriyoruz , geçmişten sıyrılıp ileriye dönük yeni planlar yapıyoruz o suçladığımız geçmişten aldığımız dersler ile. Herşey sanki yeniden başlıyormuş gibi , geçmişten sorumlu değilmişiz gibi , herşeyi kolayca unutup sanki geçmiş yaşanmamış bugün doğmuşuz gibi ...

Bu mümkün değil tabi ki , geçmişimiz de , geleceğimiz ve bu an gibi hayatımızın bir parçası. Her anın gerçekliği nefes alıp verişimiz , içtiğimiz su kadar kesin ve net. Olmamış sayamayız hiçbir şeyi , olmamış gibi davranabiliriz ancak . Düşüncelere , eylemlere , olaylara takılıp kalmamak ve içinde bulunduğumuz anı korkusuzca , huzur ile yaşayabilmek için.

Bu işin teorisi , bir de deneyenler bilirler pratiği var. Duygularımız var , bazılarımız üzülmekten , acı çekmekten bile zevk alıyorlar farkında olmadan. Bu sebepten geçmişe takılıp üzülenler hatta ne kadar çok üzülürse uzaklarda birisinin onu duyarak olayları , geçmişte yaşananları istediği şekilde tersine çevirebileceğine içten inananlar var. Bunlar uzayda değil , aramızda , bunlar bizleriz , hepimizin yaşadığı hissettikleri şeyler bunlar. Uzak değiliz aslında bu konuya.

Ancak bunun ilacı herşeye yeniden başlamak , en azından kağıt üzerinde, değil. Yeniden başlamak kolay değil ancak gerçekten ve inanarak yapılırsa , tüm benlik işin içine katılırsa olabilecek birşey. Son zamanlarda ne kadar çok duydum "Sil baştan" veya "Herşeye yeniden başlıyorum , hayatımda yeni bir sayfa açıyorum" vb tarzı söylemler. Bunların çoğu samimi değil . Kişileri izlediğimde çok değil 1-2 hafta sonra içlerinde bastırdıkları olumsuz düşünceler ve hisler tekrar ortaya çıkmaya başlıyor. İrade ve kararlılık çok önemli , kolay değil yeni başlangıçlar yapmak ancak kesinlikle denemeye değer ve eğer başarılı olabilirseniz size acı da verebilir mutluluk da . Yeni deneyimler , yeni insanlar , yeni aşklar , yeni işler kısacası hayat içerisinde yeni bir bölüm açılmış oluyor sonu belli olmayan. Ama tek bölümlük uzun ve sıkıcı bir film gibi yaşamaktansa hayatı içeriği çeşitli sürprizler ve yeniliklerle dolu bir çok bölümden oluşan bir hayat yaşamayı tercih ederim ben.

Yeni Bir Yaşam

17/1/2008
Yeni bir yaşam
Yaşamım boyunca , hep farklı birisinin insan yığınının arasından çıkıp bana doğru geleceğini , bana doğru hamle yapıp " işte geldim , buradayım" diyeceğine inanmışımdır. Şu ana kadar kalabalığın arasından henüz kimse ileriye doğru çıkıp o sihirli cümleyi söylemedi, hamle yapmadı , ama yapacak , buna adım gibi eminim!!!

O cümle benim asıl yaşantımın başlangıcıdır. Bundan sonra ölünceye dek dinleyeceğim , beraber yaşlanacağım kişinin dudakları arasından çıkmıştır.

İş ve ev arasında geçen hayatımın bazen dayanılmaz bir hal aldığına son zamanlarda sıkça şahit oluyorum. Hayat devamlı bir mücadele içinde geçiyor , gayet doğal , öyle de olmalı zaten.

Acaba çok mu haksızlık ediyorum diğerlerine , hayatta daha başka ne dertler ile , büyük sorunlar ve zorluklarla boğuşan bu kadar insan varken , kendi başıma belki bir otel odasında , ofisimde , yemek yerken , yalnız olduğumda azıcık bile olsa kalbim sızlasa ve sımsıkı sarılacak , beraber ağlayabileceğim , gülebileceğim , yanında dünyanın en mutlu insanı olacağım birisini düşlediğimde ??

Utanıyorum kendimden , dünya'da ne sorunlar , ne zorluklar çeken bunca insan varken ben bunları düşünmemeliyim. Uzun süredir , geçmiş korkularıma yenilerek , duygularımı bilerek bastıran ben , ciddi bir ilişkiye bile girmekten korkarak yaşadım. Ancak çoktan anladım ki yalnızlık bana göre değil. Acı olan bunu anlayana kadar belki de beni gerçekten seven insanları kırdım ama kedimi uzaklaştırmanın hep onların iyiliği için olduğunu düşündüğümden yaptım bunu. Bu belki büyük bir hataydı bilemiyorum... Belki benimle mutlulardı , ancak ben bir şekilde aynı mutluluğu tadamamıştım. Kendimi ona adamak , o farklı olana tapmak istemiştim. Bana yaşattığı mutluluğun kat kat fazlasını ona yaşatmak istemiştim. Şartlar ve koşullar ne olursa olsun daima güvenebileceği , huzurlu hissedeceği , mutlu olacağı ve yanımdan hiç ayrılmak istemeyeceği bir ortam yaratmak istedim. Belki bunu tam olarak başaramadım , nedeni de onun bana hamle yapan , benm için gelen kişi olduğuna inanmamam , o kişi değildi.

İşte yine yalnız olduğumda hissettiğim o küçük utanç veren içimdeki sızı sonucu ortaya çıkan kelimeler bunlar , tam olarak değil tabi , yazıya dökmek kolay değil dokunamadığım , tadamadığım şeyleri.

İçimden sessizce konuşuyor , haykırıyor , isyan ediyorum artık. Yok mu o kalabalığın içerisinde gerçekten benim için gelen birisi ?? Kendim , olduğum gibi yerken , içerken , konuşurken , gülerken , giyinirken , kısacası bir başkası olmadan beni kabul edebilecek , beni deli gibi sevecek , benimle yaşlanacak birisi yok mu bu dünyada ?? Sabır sabır sabır.... nereye kadar ? sabretmek istemiyorum artık !!! Yaşadığım her anı onunla paylaşmak istiyorum artık , soğuk bir kış günü , güneşin altında denizi , yelkenlileri , kuşları beraber seyretmek istiyorum , sahilde beraber yürümek , beraber yemek yemek , müzik dinlemek , uyumak , film seyretmek , ona sımsıkı sarılmak , gözlerinin içine bakarak onu ne kadar çok sevdiğimi fısıldamak istiyorum..

Geçenlerde o kalabalığın dalgalanmaya başladığını ve sanki arkalardan birisinin göründüğünü hissettim. Bekledim ama gelmedi , ama emindim birisi vardı , göz göze geldik bir an. Tereddüt ediyordu öne çıkıp çıkmamakta. O olduğunu anladım , anladım çünkü o farklıydı , sıcak gülümseyişi , renkli gözleri , sempatik tavırları ve zekası ile kalbimi daha fazlası aklımı fethetmişti bile. Tamam dedim , bu o. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Yeni bir hayata başlıyordum , akıl oyunu değildi bu , emindim çünkü hissettim , hislerim beni asla yanıltmadı. Herşeyimi ona vermeye , kendimi ona adamaya hazırdım. Çekiniyordu , çünkü tanımıyordu beni. Onu anlıyordum , istediği zamanı ona vermeye hazırdım , onu istiyordum , onun da beni istemesini herşeyden çok istiyordum , dualar ediyordum. Hayatımda en çok bunu istiyordum , hiçbir şeyin önemi yoktu artık ondan başka. Kendimi , onun sevmesini sağlamak için yeniden yaratmaya bile hazırdım neredeyse. Acaba nasıl bir benden hoşlanır diye düşünüyordum. Değişemeyeceğimi bildiğimden ve onun da kendim gibi olmamı tercih ettiğini bildiğimden , benden hoşlanmasını , beni sevmesini istedim. Sadece bir onayı yeterdi hayatımın değişmesi için , yüzmüş artık kuyruğuna gelmiştim. Sadece beni sevmesi artık yeni hayatımın başlangıcına yetecekti. Hazır hissediyordum , çok emindim kendimden , sadece onun işaretini bekliyordum , herşey hazırdı. O kadar sevinçliydim ki , artık gelmişti o , kalabalıktan , saklandığı yerden çıkmış , güzel yüzünü göstermişti bana. Tamamdı , bu kadar dedim içimden. Bunca yıl beklediğime değdi , tam olarak istediğim o idi.

Henüz o onayı vermedi bana , sadece bir "evet" demesi yeterliydi. 4 harfli bir kelime benim tüm hayatımı kökünden değiştirecekti. Bu kadar , herşey bu kadar basitti. O beni mutluluktan uçuran hislerim şimdi de onun beni asla onaylamayacağını söylüyordu. Beni ne olduğum gibi ne de bir başkası olarak sevmeyecekti. Bunu belki de beni üzmemek için söylemiyordu ama tavırları ve sözleri ile açıkça belli ediyordu. Uzunca bir süredir bu kadar üzüldüğümü hatırlamıyorum. Genelde çevremdekilere yansıtmaktan kaçınırım ruh halimi , hislerimi ama bu defa üzüntümün ağırlığı altında eziliyordum , onunla başetmem çok zor oluyordu.

Gerçekten o farklıydı , hayatımda gördüğüm diğerlerinden farklıydı. O benim için gelmişti , bunu biliyordum , emindim . Peki o zaman niye onaylamadı , niye "evet" demedi ? Niye birlikte yeni bir hayata başlamak istemedi ? Niye onu sevmeme izin vermedi ? , onu mutlu etmeme...
Bunu asla bilemeyeceğim , bu beni çok üzüyor , bu sefer yanlış giden neydi ? Başka bir sefer olsa umurumda değil , ama niye o ? Mutlaka bir sebebi var ama ben asla bilemeyeceğim ve asla onunla yaşlanamayacağım , başımı omuzuna yaslayamayacağım , elini tutamayacağım , ona bir daha asla dokunamayacağım , asla...

GERÇEK

3/2/2008
Gerçek
Bugün yaşadığım bir an , beni yine içimdeki okyanusun derinliklerine , bu sefer çok derinlere götürdü.
Birden kendimi suyun içerisinde koca denizin tam ortasında buldum. Etrafıma baktım bir yandan çırpınarak su yüzünde kalmaya çalışırken. Yakınlarda ne bir kara parçası ne de yardım isteyebileceğim kimse vardı.
İşte o an düşündüm ne yapmam gerekli diye. Yüzerek ulaşabileceğim bir yer görünmüyordu , yüzmeye karar versem ne tarafa gideceğimi de bilmiyordum. Hava kararmak üzereydi. Deniz hafif çırpıntılı , oldukça soğuktu. Titremeye başlamıştım , bir yandan su yüzünde kalmak için verdiğim çaba , diğer yandan suyun soğukluğu enerjimi tüketmeye başlamıştı. Artık eskisi kadar kendimi su yüzünde tutamıyordum. Moralim çok bozulmuştu. Burada yanlız başıma öleceğim diye düşünmeye başlamıştım. Aklıma yapacak birşey gelmiyordu bir türlü. Sadece suyun üzerinde kalmaya , batmamaya gayret gösteriyordum.
Aradan yaklaşık yarım saat kadar geçmiş olmalı ki artık iyice güçsüzleşmiştim. Umudumu kaybetmeye başlamış ve ölümün kaçınılmaz olduğuna inanmıştım artık. Kendimi bu kaçınılmaz sona hazırlıyordum. Ölüme bu kadar yaklaşmışken kafamda hayatım , yaşadıklarım , anılarım , sevdiklerim , nefret ettiklerim herşey hızla canlanmaya , geçmeye başlamıştı. Daha yapmak istediğim o kadar çok şey vardı ki , bu kısacık ömüre sığdıramadığım ... Ne yazık ki bunu ancak ömrümün sonuna geldiğimde anlamıştım. Halbuki en azından aklıma gelenleri yapmak , yaşamak için çok zamanım olmuştu.
Birden , hayatta , su yüzünde kalmak için harcayacak enerjim artık kalmadığını fark ettim ve kendimi yavaş yavaş suya bıraktım ve ağır ağır sulara gömülmeye başladım. Derinliklere inmeye başladıkça yavaş yavaş gün ışığı yerini büyük bir karanlığa bırakıyor , yeni bir hayata doğru geçişe başladığımın haberini veriyordu. Son gün ışığını da kaybettikten ve ebedi karanlığa doğru hızla inerken , birden kendimi etrafımda oyun oynayan çocuklar arasında buluverdim. Büyük bir şaşkınlıkla neler yaşadığımı , gödüklerimin ne olduğunu anlamaya çalışırken , içlerinden bir tanesini tanıdığımı fark ettim. Üzerinde ilkokul önlüğü ile bahçede durmadan bir oraya bir buraya koşuşturan kişi bendim.
Hayatımı , yaklaşık 30 yıl sonra denizin derinliklerinde boğularak kaybedeceğimi , başıma bu 30 yıl içerisinde daha neler geleceğini bilmeden , en saf halim ile bahçede oyun oynuyordum.
Daha da aşağıda , ortaokul zamanlarıydı , ilk aşkımı gördüm. Hayatımda ilk defa o kadar heyecanlanmıştım , o kadar aşık olmuştum , onu hatırladım. O an yaşadığım heyecanı ve aşkı yeniden hissettim.
Daha da aşağıya indiğimde dipte bir ışık olduğunu fark ettim. Karanlık olması gerekiyordu öyle değil mi? Kafam çok karışmıştı , içimi bir korku kapladı. Aşağıda beni ne bekliyordu ? Sonra ne fark eder ki , ben artık bir ölüyüm diye düşündüm. Bundan sonra olacaklar beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Beni bu derin suların ortasına getiren , ölüme götüren her ne ise beni daha çok ilgilendiriyordu.
Dibe yaklaşmaya başladıkça gördüğüm ışığın da sönmeye başladığını , zayıfladığını gördüm. Ona yaklaştıkça o benden uzaklaşıyordu. Sonra anladım ki , o ışık , benim umudum , benim kurtuluşum , o gerçek sevgi..
Hepimizin içinde bulunduğu sıkıntılardan , bunalımlardan kurtuluşu gerçek sevgide yatıyor. Ama en önemlisi ona sahip olmak , sahip olanların ise ona sonsuza kadar sımsıkı sarılması. Onu bulmak nerede ise imkansız ama kaybetmek , bir göz kırpma süresi kadar çabuk ve asla geri dönüşü olmayan tek yönlü , dar , ıssız bir yol...
Birisi eğer çıkar da bir gün "gerçek sevgi ? sen ona sahipsin" der ise o kişiyi asla bırakmayın. Her kim olursa olsun yeryüzünde ondan güzeli , ondan iyisi , ondan mükemmeli yoktur , bu kesin. Artık hayat sizin için yeniden başlar , onun için yaşar , onu mutlu etmek için çırpınırsınız. Onu mutlu etmek , onu mutlu görmek size kimsenin sunamayacağı en büyük mutluluğu ve huzuru verir. Son nefese kadar onun ile beraber , sevgiyi ve mutluluğu gözlerinizde , kalbinizde , küçük bir öpücükte , tatlı bir gülümseyiş ile , ufak bir dokunuşta yaşar beraber yaşlanırsınız mutlu ve huzurlu. Gerçek sevgi ailedir , gerçek sevgi onun bir bakışıdır , gerçek sevgi onun mutluluğu için kendininkini feda edebilmektir , Gerçek sevgi onu mutlu etmektir...