30 Kasım 2008 Pazar

Geride Kalanlar

Bırakın onları geride , olduğu yerde kalsınlar. Rahatsız etmeyin onları , geriye dönüp tekrar hatırlarını sormayın , sorgulamayın niye diyerek. Hayatın kilometre taşlarını yerinden oynatmayın . Rollerini tamamlamış , hayatımıza renk , değer katmış ve görevlerini tamamlamış onlar. Bırakın emekliliğin tadını çıkartsınlar , bırakın serbestçe düşünsünler , kendi muhasebelerini yapsınlar , kendileri ile yalnız bırakın , uğraşmayın onlarla.

Herşey geçti , bitti artık. Geçti.. Bırakın onları , peşinizden gelmesinler , yüz vermeyin sakın. Umutlandırmayın , kendi kaderleri ile yalnız bırakın onları. Geçmişten günümüze zaman içerisinde yolculuk edip , ait olmadıkları bir zamana sahip olmalarını , bozmalarını , etkilemelerine izin vermeyin, zamanın aktörlerine karışmalarına ...

Tıpkı sonbaharda sararıp solan ve artık beslenemediği için dalından koparak giden yapraklar gibi.. Onlar baharda yeşerip çiçekler açarak hayatımıza renk kattılar , rüzgarda salındılar , selamladılar bizi , baharın gelişini müjdelediler bizlere. Sadece baharın gelişini değil , umut ile dolmamızı sağladılar , kimilerimize daha derin anlamlar , ifadeler kattılar belki. Kimimiz için ise sadece havaların ısınacağını müjdelediler. Yaşam coşkusunu hatırlattı belki , belki bir birlikteliğin yaklaştığını , okulun bittiğini , denizi , güneşi , tatili , güzel yaz günlerini , boğazda yenen bir yemeği , deniz kenarında martıların uçuşunu ve gemilerin geçişini seyrettiğimiz o anları hatırlattı kimimize de. Ama zamanı geldiğinde sonbaharın , soğuk kış günlerinin haberini verdi... ve kopup gitti , görevini tamamlayarak. Yerini yeni aktörlere , yeşermesi için yeni umutlara bıraktı.

Artık geride kaldı , hayatınızda iyisi ile kötüsü ile geçen anılarınızı müjdeleyen , haberdar eden karakterler görevlerini tamamlayarak , hayatınızdan kopup uçtular güçlü sonbahar rüzgarına kapılarak. Artık yok onlar , sadece birer anı olarak hafızalarınızda yerlerini aldılar bir film karesi gibi şeridin içerisinde.

Geriye dönmek yersiz , gereksiz. Onlar artık cansız , yapacakları birşey kalmadı sizin için. Ama yenileri yolda , geliyorlar , hatta geldiler. Ama siz ? Siz nerdesiniz ? Kapınızı çalıyorlar , duymuyormusunuz ? Siz yoksunuz , çünkü siz geçmişe gittiniz ve onu uyandırmaya çalışmakla meşgulsünüz. Ah keşke burada olsaydınız da kapınızı çalan geleceğin habercisini duyabilseydiniz. Neler kaçırdığınızın farkında değilsiniz...

15 Kasım 2008 Cumartesi

Yalnızlık

Haksızlık etmek istemem kimseye ancak hepimiz genelde kötü , zor anlarımızda içimizi dökecek birisine , fırtınada sığınacak bir limana ihtiyaç duyarız.. Bu suçlanmayı gerektirecek yanlış bir davranış değil elbet , hiçbirimiz dışarıdan göründüğü gibi değiliz. Dışarıda , topluluk içinde genelde çevremize karşı mutlu görünür , zorlayarak da olsa gülücükler dağıtır , kalıplaşmış ince espriler ile maskelediğimiz hüznümüzü , dertlerimizi bastırarak , (aslında olmayan) mutluluğumuzu diğerlerine de bulaştırmaya çalışır bir görünüme bürünürüz.

Birçoğumuz günün dertlerini , yaşam zorluklarını ve stresini unutmak için derin düşünmez , daha yüzeysel ilişkiler yaşayarak , konuşmalar yaparak sanki hiçbir şey yokmuş gibi davranırız. Herşeyi kafaya takmanın da bir yararı olduğunu savunmuyorum kesinlikle. Ancak an gelir artık bastırdığımız , görmezden gelerek içimize attığımız problemler , incinmelerimiz , duygularımız , hislerimiz su yüzüne çıkar. Bu anlarda daha hassas , kırılgan ve yanlız hissederiz kendimizi.

Sosyal bireyler olduğumuz kadar bir o kadar da bencilizdir aslında. Paylaşmaktan yoksun , çoğu zaman belki içinde yaşadığımız , fırsatçıların ağırlıkla hüküm sürdüğü bu dünyanın etkisi ile kendi çıkarlarımızı ön planda tutma eğilimindeyizdir. En basit günlük bir davranışta bile hep kendimizi ön plana çıkartmaya çalışır , korkunç egomuza teslim oluruz , onu bu şekilde günden güne büyütürüz de belki.

Giderek birbirimizden uzaklaşır , içimize kapanırız her ne kadar aynı binalarda yaşasak , çalışsak da. Körlük oluşur bir zaman sonra çevremizdekileri görmeyiz aslında , onlara aldırmayız. Sonuçta hepimiz kaçınılmaz bir yanlızlığa , depresyona doğru sürüklenmeye başlarız. Buradan çıkmak için çabalarımız , bataklık misali , daha da gömülmemize ve aslında kendimizi dışarıdaki hayattan , diğer bireylerden soyutlamamıza sebep olur.

Herşeyden önce kendi vücut ve ruh sağlığımızın iyi , yerinde olması , kaliteli , kendimize ve çevremizdeki sevdiklerimize karşı olumlu , pozitif bir hayat yaşayabilmemiz için şart. Problemlerimizin çözümünü hep dışarıda , bir başkasında aramamalıyız , kendimizi bu hassas anlarımızda başkasının kollarına teslim etmemeliyiz. Paylaşmalıyız elbet , ancak çözüm kendi içimizde her zaman. Paylaşım kendimizi geçici bir süreliğine de olsa iyi hissetmemizin dışında , değişik tecrübelerden , fikir ve bakış açılarından ilham almamızı sağlar. Bunların ışığında kendi çözümümüzü kendimiz yaratmalıyız.

Kendi çözümümüzü kendi içimizde aramak da yalnızlığa , bireyselliğe hizmet eden bir düşünce olarak algılanabilir elbet. Ancak tabi ki kendi hayatımızın yönünü de başkalarının belirlemesine izin vermemeliyiz. En azından kararları kendi insiyatfimiz , duygu ve düşüncelerimize istinaden vermeliyiz. Bu duygu ve düşünceler elbet çevremiz ile şekillenir , olgunlaşır.

Hepimiz aslında çok yalnızız bu dünyada , her ne kadar 24 saatimizi eşimizle , çocuklarımızla , iş arkadaşlarımızla , tanımadığımız bir dolu insanla aynı ortamda geçirsek de aslında kabul etmeliyiz yalnızız. Durup bir düşünelim , kafamızı günlük sorunlardan uzak tutarak sakin ve boş,sessiz bir kafa ile düşünelim.

Çok azımız aslında gerçekte , bu yalnızlığını paylaşmayı başarabildiği bir yeni yaşam (hayat arkadaşı) bulabilmiştir. Etrafımıza baktığımızda birçok ilişkide hep gizliden gizliye süre gelen bir çekişme , kavga , yarış yaşanır. Çünkü bu, aslında sözünü ettiğim şekilde gerçek bir paylaşım veya hayat arkadaşlığı değildir. Sadece içine düşülen yalnızlık denizinde boğulmaktan kurtulmak için tutunulan zayıf bir dal parçasıdır. Bir süreliğine sizi su yüzünde tutar ancak daha sonra giderek sertleşen hava koşullarında sizi artık su yüzünde tutamaz ve kaçınılmaz son.. Suyun altında büyük sessizlik ve tekrar su yüzüne kendi çabaları ile çıkmayı başaranlar için hayatında yeni bir sayfa , yeni bir başlangıç olur.

Her ne olursa olsun Yalnızlık , yaşamın en büyük hastalıklarından birisidir. Ruh ve vücut sağlığının bozulmasına , sağlıksız bir hayat sürmemize sebep olur. Aşırı bulaşıcıdır. Sonuçları bizi olduğu kadar çevremizi de etkilememize sebep olur ve böyle süregelen bir yalnızlık dalgasına sebebiyet verir. Mutsuzluk yayılır..

Tek çıkış yolu ise , içimizde ya birşey olursa korkusu ile hapsettiğimiz , başkalarına göstermekten çekindiğimiz , kaybedersek asla bir daha bulamayacağımıza inandığımız , sevgi nin dışarı çıkmasına izin vermek , başkalarına da bunu bulaştırarak , yalnızlık ı tedavi etmektir...