10 Ekim 2009 Cumartesi

Veda

Bir baskasi daha cikiyor , gidiyor hayatimdan , sevdigim , deger verdigim bir baskasi daha , yasamimdaki suresini doldurdu ayriliyor , kopup gidiyor , uzaklasiyor benden ... Kimbilir ne zaman gorurum , duyarim ondan bir haber , belki hic.

Hep soyledim , itiraf ettim aslinda onu ne kadar sevdigimi , gunumu , ruhumu ne kadar aydinlattigini , icime huzur , yuzume tebessum getirdigini , sanki butun vucudum hucrelerim yenilenmis gibi enerjik , dolu ve capcanli hissettirdigini bana..

Ama ona soylemedim bunlari , kendime soyledim , icimdeki boslukta yankilandi itiraflarim , ona uzaktan bakarken kendi kendime soyledim , ozgur iradem ile kendimden emin ve kararli. Gurur duydum kendim ile . Sonunda itiraf edebilmistim nadir de olsa birisinin bana can kattigini , mutlu hissettirdigini , daha iyi olmam icin bana guc verdigini.

Ve geldi catti yine ayrilik zamani artik. Toplanmam gerek , onu bellegimden silmem gerek , o yok artik , olmayacakta. Hafizami bundan sonra yasayacaklarima adamaliyim , veda etmeyecegim. Birden olsun hersey , o uzuntuye katlanmak istemiyorum , soguk ve hicbir seye aldiris etmeyen Toygar olmaliyim , hem uzulmem ki ben boyle seylere...

Insanoglu oldukca ayrilik da hep olacak , kacinilmaz bu. Ne gerek var bunun icin uzulmeye , dert etmeye. Istemesem de bu olacak , bunu degistirmeye calismak yerine bundan etkilenmemek icin harcarim gucumu. O bilmesin onun icin aslinda neler hissettigimi , bilse ne olacak zaten.

Gecmisimde buna benzer sekilde benden uzaklasmasina izin verdigim , mudahale etmedigim sevdiklerime baktigim zaman hepsi cok mutlu bir hayat suruyorlar. Bunda , benim kararimin etkili oldugunu dusunuyorum hep. Olaylara mudahale etmeden , zamani gelince ayrilip gidiyor herkes , sonucta cok da iyi ediyorlar aslinda su an ki durumlarini gordugumde bundan daha emin oluyorum. Demek ki iyi yapiyorum. Benim nasil hissettigim , dusundugum onemli degil , onemli olan onlar icin en iyisinin olmasi.. ve oluyor da sayemde.

Bazen sevmek onun gitmesine izin vermektir. Buna yurekten katiliyor ve uyguluyorum da , hep gitmelerine izin veriyorum , artik bunlar cok gecmiste kalsa da bundan sonrakiler de ayni olacak. Bencillik olur aksi.. Hem alistim artik bu veda faslina , her ne kadar onu da kendi icimden yapsam da. Ona sadece hoscakal diyebiliyorum , gozlerine bile bakacak gucum yok , boynum egik , 'yolun acik olsun.' Fazla uzatmaya gerek yok , gitsin bir an once , onu bekleyen onu mutlu edecek bekleyenine kavussun , harika bir hayat , mutlu bir aile ve cocuklar.. Daha ne bekliyor , hadi gitsin cabuk.

Herseye ragmen uzulmemek elde degil muhakkak ama bir yandan bunun onun icin en iyisi oldugunu dusunuyorum , bu da beni teselli eden tek sey , mutlu olsun baska birsey istemem.
Onun ile cok yakin olmadigim ama ayni ortamda gecirdigim her saniye icin ne kadar sansli oldugumu dusunuyorum , yeniden bir sans verilse tekrar onun ile ayni ortamda olmayi secerim. Yasamima deger katan , tanidigim sure icerisinde hayatima anlam kazandiran ona , zaman zaman beni uzmus ve hayal kirikligina ugratmis olsa da cok sey borcluyum.

Ne mutlu bana seni tanidigim ve seni bekleyen harika bir yasantiya ugurladigim icin..

10 Haziran 2009 Çarşamba

Gecmis Ola

hersey bos iste bir varsin bir yoksun... ne gerek var uzulmeye , uzulecek hayati bile bulamayabiliriz.. bilmiyorum boyle seyler insana yasadiginin degerini hatirlatiyor cok kotu , akil mantik almiyor iste... donunce gorusuruz veya birisi ile vedalasiyorsun yarin gel goruselim ama yarin olmus o artik yok , ne kadar basit , ne kadar kirilganiz , bu kadar kolay aslinda hayatimizin sona ermesi ... dusunuyorum da bir cam sarap kadehi kadar ince ve kirilganiz , en ufak bir darbe bile koskoca yillarin , yasanmis onca seyin yok olmasina , sanki hic yasanmamiscasina , arkasinda herhangi bir delil birakmadan birileri tarafindan yasandigina dair, yok olup gidiyor bizimle beraber.. geride kalanlarin , kimin umurunda , hayat devam ediyor... dunyadan bir kisi eksilmis , bosveeerr , al iste yenisi de geldi , bir bebek dunyanin obur ucunda dunyaya geldi , varsin gitsin oburkusu kime ne , hayat devam ediyor degil mi ? degil.. ertelediklerinin acisini yasamak yerine onlara kavusmanin sevincini yasamak daha dogru gibi geliyor , bir daha asla goremeyecekmis gibi , hic utanmadan , sikilmadan , tum ciplakligi ile ona sevdigini , deger verdigini , ona sahip oldugun icin ne kadar sansli oldugunu soyle , digerlerine gulumse ki icindeki tatli huzur ve iyimserligi paylas , paylastikca buyusun mutlulugunuz , yayilsin etrafa , heryere , icinden gulmek gelince gulumse tutma kendini , sebepsiz yere de olsa , sana deli de deseler yine de gulumse ortada hic bir sebep yok iken , yansisin sana gulumsemen ondan , katlanarak artsin gulumsemeler ve yarattigi iyi hisler..


29 Nisan 2009 Çarşamba

Sana..

sen güçlü kız , sen her zaman daha iyi ve daha doğru olmaya gayret gösteren , devamlı çabalayan , asla yılmayan , pes etmeyen sen..

sen bir çoğumuzdan daha şanslısın aslında her ne kadar aksini düşünsen de .. bu şans tamamen senin kendinle ilgili , sahip olduklarınla değil aslında.. kaybettiklerinin sana kazandırdıkları , bunlar için ödediğin bedel senin acı ve vazgeçme eşiğini hepimizden çok ama çok yukarıya taşıdı.
Sen hepimizden çok sağlığın , ailenin kıymetini ve önemini biliyorsun ve daha da artarak bu bilinç seni mükemmelliğe , huzura ve mutluluğa taşıyacak.

Bedeli ne olursa olsun , hepimizin daha mutlu olmayı öğrenmemiz gerekecek bu dünyada , bu kaçınılmaz.

Ne zaman öğrenir , öğrenmek için çaba gösteririz , hayat bizi sınamayı o zaman bırakır ama hiç bir zaman zorlu sınavlar/dönemler peşimizi bırakmaz.. Her zaman hatırlatır bize neyin ne kadar önemli olduğunu , varoluş sebebimizi ... İnancımızı sınar devamlı , onu kaybetmememiz için.. Sevgiyi çıkartır karşımıza ama zorlar , oynar bizimle yokluğunu anlayalım bir daha sırtımızı dönmeyelim diye..

Kaybettiklerin veya kaçırdıkların , seni hayata daha iyi hazırlamak , ileride daha mutlu olmanı ve etmeni sağlamak için bu dünyanın oynadığı masum bir oyun aslında , kazanan belli .. Sen !!!

24 Nisan 2009 Cuma

Yok Olan

Bazen .., aslında çoğu zaman hatta her zaman , etrafımda gördüğüm insanların içine girerek onlar gibi yaşıyor , düşünüyormuş gibi hissederim. Buna , dozu ayarlı bir şekilde yapıldığında , empatik yaklaşım denebilir. Onu anlayabilmenin ötesinde , aslında , başka hayatlara duyduğum ilgi yatıyor bunun altında. Asıl sebebi , başkalarının hayatına duyduğum merak , onların neyi ne için yaptığı , nasıl düşündüğü , neden öyle davranıp neden öyle konuştuğu , neden o tercihleri yaptığı ve kararları verdiği gibi davranış biçimleri.

Küçüklüğümden beri yolda yürürken , bulunduğum ortamlarda tanıdığım veya tanımadığım insanların yüzlerine hareketlerine bakarım. Bu , yıllar boyunca yaptığım pratiklerin de etkisi ile onların kim oldukları ve nasıl bir yaşamları olduğu konusunda ipuçları verir bana. Yanılıyor olabilirim , önemi yok bunun. Sonuçta sadece beni ilgilendiriyor düşündüklerim , vardığım sonuçlar.

Başlarda eğlenmek amaçlıydı bu düşüncelerim. Çoğu zaman , çocukluk işte , insanlara bakar içimden kısık bir sesle onları seslendirerek dalga geçer ve gülerdim kendi kendime. Hele çiftler , bu iş için tam biçilmiş kaftan. Bazen tartıştırırdım , bazen birbirlerine bakışlarından yaptıkları hareketlerden işime geldiği gibi komik bazen de arsız sonuçlar çıkartırdım.

Yaş ilerledikçe belki düşüncelerim herkesin olduğu gibi değişti benimde. Artık onlara baktığımda daha çok hüzün görmeye başladım kim bilir belki kendim öyle olduğum için onları da öyle görmek istediğimden. Bu sayede kendimi daha iyi hissedecektim belki de..

Dışardan bakıldığında kim bilebilir 30'lu yaşların getirdiği o ağır ve donuk duruşun altında , kalbi küçük bir çocuğunki gibi hızlı ve çoşkulu çarpan , kafasının günlük sorunlardan ve işten çok muzır çocuklarda olduğu gibi 1000'lerce hinlikle dolu olduğunu ve bir kızı gördüğünde hala liseli çocuklar gibi ilk görüşte hemen aşık olabildiğini ? Sonrası hiç önemli değil çünkü o yaşamını , tutkuları ve hayalleri üzerine kurmuş . Aslında hüzünler de onun için birer mutluluk .. Hüzünlerin de onu mutlu eden şeylerin sonucu olduğu düşünüldüğünde. Bundan hiç pişman değil kendisi , birçoklarına göre bakıldığında hala bir baltaya sap olamamış olsa bile.

Neyi yanlış yapmıştı ? Kimi incitmiş ve kırmıştı ? Kime zararı dokunmuştu ? Bilakis , herkesin yardımına koştu hatta bazen onların mutluluğunu kendisininkine tercih ettiği oldu. Eline hiçbir şey geçmedi elbette. Hatta çok şey kaybetti , birçoğuna göre boşunaydı bu çabaları , biraz da kendisi için yaşamalıydı , kendisini şımartmalı , mutlu etmeliydi. Ama o , başkalarının mutluluğu ile mutlu oluyor , üzüntüsü ile kahroluyordu.

Mutluluğa giden yolun başkalarının mutluluğundan geçtiğini anlaması çok uzun sürmedi. Şimdilerde ise aslında doğru yaptığı şeyin , diğerlerinin yozlaşmış yaşam tarzları ve davranışları yüzünden kendisinin mutsuzluğuna yol açmasına bir anlam veremiyor. Gitgide yalnızlaşan bu dünyada , kendisini eskisine göre daha da yalnız hissediyor. Tam bir kıvılcım görür gibi olduğunda çok geçmeden bunun bir aldatmacadan ibaret olduğunu anlıyor.

Büyük hayalkırıklıkları içerisinde kendisine mi yoksa yok olup giden değerlere ve sevgiye mi üzülsün bilemiyor..

Zararlılar

Sıkıldım insanların aslında yaptıkları şeylerin altında yatan gerçek sebepleri görmekten , sanki ölüleri görüyor ve onlarla konuşuyormuş gibi , insanların maskeleri altında gerçekte birbirleri için kin ve nefret dolu hisler beslediğini görmekten sıkıldım.

Herşey yapmacık , sözlerin , gülücüklerin altında gözler ele veriyor yalanı , fırsat kolluyor herkes birbirine zarar verip bundan kendisine pay çıkartabilmek için , bencilce egolarını tatmin edecek , kısa ve hergün tekrarlanan sahte mutluluk baloncukları ile koca bir yaşamı sürdürmeye çalışmak için.

İçim daralıyor , bu kadar menfaatçi , çıkarcı , bencil ve yalancı insanlarla çevrili bir ortamda bulunmaktan nefes alamaz hale geliyorum. Elimde olsa hepsini başka bir yere benden uzağa gönderirdim. Mutsuz ve huzursuz oluyorum , hepsi aptal ve beyinsiz denecek kadar cahil. Farkında değiller bile , çoğu zaman yaptıklarının ne kadar iğrenç olduğu hakkında en ufak fikirleri bile yok. Robotlaşmış , bir başkası tarafından yönetilen günümüzün çağdaş ve modern diye etiketleyebileceğimiz kuklaları haline gelmişler.

Etraflarına mutsuzluk , şiddet , huzursuzluk ve kötülük yayarken kendileri bundan değişik bir haz alıyorlar. O kadar ustalaşmışlar ki , bu kendiliğinden yapılan bir davranış haline gelmiş. Zararlı birer yaratık olmuşlar. Kurtulmak lazım bunlardan.

11 Şubat 2009 Çarşamba

Bir Karadeniz Akşamı

Soğuk bir Şubat akşamı Karadeniz’deyim. Hava ani bir şekilde dünden bugüne 6-7 derece birden soğudu. Soğuk etkisini , iki gündür hiç durmadan devam eden sağanak yağış ve kuvvetli fırtına ile beraber iyice hissettirdi.
Yoğun geçen bir günün ardından deniz kıyısındaki odamda , balkon kapısı açık , ciğerlerime taze ve tertemiz deniz kokusu ile beraber kış soğuğunu çekiyorum. Hasta bile olsam razıyım , her zaman bulamıyorum buranın havasını , bu fırsatı da iyice değerlendirmek istiyorum soğuğa ve akan burnuma aldırış etmeden.
Fırtınanın da etkisi ile deniz çoğu zaman görmeye alışık olduğumuz hırçın Karadeniz işte.. Dalgalar sertçe kıyıya , kayalıklara vuruyor , sıçrayan sular sahile taneler halinde dökülüyor. Dalgaların kıyıya çarpışı hiç de küçümsenmeyecek derecede gürültü çıkartıyor. Gece uzun olacak benim için , olsun gürültüden uyuyamasam da sabaha kadar dalgaları , denizi dinlemek huzur veriyor bana , razıyım uykusuz kalmaya da..
Perdeyi aralayarak balkonun açık kapısından dışarı çıkıyorum. Kıyıya çarpan 2-3 metrelik dalgalar ürkütüyor birden , denize sadece 10-15 metre mesafede olduğumu düşününce. Limana giriş için teknelere kılavuzluk eden cılız bir ışık haricinde deniz karanlık. Ufuk görünmüyor , puslu bir hava var denizde. Çok uzaklarda , Karadenizde sıklık ile rastlanan bir platforma ait olduğunu düşündüğüm belirli belirsiz bir ışık var , o kadar.
Denizin hırçın ve saldırgan görünüşü ,doğanın istediği zaman herşeye hakim olabileceğinin bir işareti , bunu asla unutmamamız için bir uyarı olarak görürüm hep. Doğaya karşı koymak mümkün değil.
Gece , bulutların arasından belirli belirsiz görünen dolunay’ın da etkisi ile deniz aydınlık. Limanın biraz açığına kadar net görebiliyorum denizi , kıpır kıpır , kıyıya ulaşmadan dalgalar açıkta büyük çukurlar oluşturuyor deniz yüzeyinde , sanki canlı bir varlık az ötemde sinirli bir şekilde , yerinde duramıyor , beni bekliyor , bana göz dağı vermeye çalışıyor bir tür. Limanda tekneler dalgalardan uzak , sanki evlerinde inzivaya çekilmiş fırtınanın durmasını bekliyorlar tekrar açılabilmek için denize.
Dışarıda kimse yok , herkes bu soğuk akşamı evinde sobalarının başında ısınarak geçiriyor bacalardan tüten ve rüzgarda sağa sola savrulan dumanlardan belli. Kimisi televizyon seyrediyor , kimisi çocuğunu yarın okula hazırlıyor , kimisi yatmak için hazırlanıyor , kimisi camdan dışarıyı seyrediyor dalmış.. Kısaca ev hali işte , herkes günü noktalamaya ve yeni bir günü karşılamaya hazırlanıyor.
Yaklaşık yirmibin nüfuslu bir kasaba burası. Yazları sahile gelen yazlıkçılar ile bu sayı iki hatta üç katına kadar çıkıyor. Sahil yolu yaz akşamları trafiğe kapanıyor. Akşamları aileler çocukları ile dondurma ve çekirdek eşliğinde sahili baştan aşağı ağır ağır turluyor bu kalabalığı hızlı adımlar ile kız veya erkek arkadaşları ile buluşmaya giden , bakımlı ve özenle giyinmiş gençler bozuyor. Tipik bir yaz akşamı işte. Gündüz sahilde güneş altında denizde vakit geçirmiş , günün yorgunluğunu akşam yenen hafif bir yemekten sonra , tanıdık simaların arasında turlayarak keyif çıkartan bir kalabalık.
Esen hafif meltem , sıcak geçen günün ardından akşamı ve güneşte fazla kalmaktan oluşmuş vücut , özellikle omuz yanıklarını serinletiyor. Bir başka deyişle sıcaktan bunalanların yardımına koşuyor yaz akşamlarının o tatlı serinliği. Yürüyüşten sonra arkadaş grubu veya aile ile yazlığın bahçesinde oturulur , gece geç saatlere kadar kağıt veya okey tarzı oyunlar oynanarak vakit geçirilir. Bu arada içilen çaylar ve kahveler de susuzluğu gidermek için birebir. Ertesi gün normal bir iş gününe göre geç sayılabilecek bir saatte , 9.00-10.00 gibi kalkılır , hafif bir kahvaltı arkasından yine sahilin , kumsalın yolu tutulur. Keskin ve bunaltıcı güneşin altında geçirilecek bir gün daha başlar ve yukarıda bahsettiğim bir akşama benzer şekilde sonlanır yine. Mütevazi bir yaz tatili böyle 1 hafta ile 3 ay arası değişen süreler de böyle sürer gider. Bu arada yeni dostlar , arkadaşlar , aşklar edinilir , normalden farklı bir ortamda apayrı bir hayat yaşanır.
Tatil sonunda ise gerçek hayata , günlük yaşantıya , herkes kendi uğraşısına ve hayatına , çevresine geri dönüş yapar. Her zaman özlem duyulan bir yaz ortamından (geç kalkıp geç yatılan , güneş-deniz ve kum içerisinde geçen , doyasıya yenilen , içilen , serbestçe , özgürce hareket edilen vb) kalkıp günlük hayata , yaptığımız işlere geri dönmenin büyük hayal kırıklığını yaşarız , uzunca bir süre bunu kabullenemeyiz. Keşke der dururuz hep. Ama herşey orada kalmıştır , geride. Orada yaşanmış ve bitmiş şimdi ise burada yaşanacaklar vardır bizi bekleyen. Yaz keyfi , aşkları , yenenler , yapılanlar herşey orada kalmıştır. Bir sonraki sefere kadar kapatırız o odanın kapısını , yaza kadar bir daha açmayız orayı.
Burası yazları tam da tarif ettiğim gibi bir yer ancak bu soğuk günde sokaklarda 1 kişiye bile rastlamak mümkün değil. Sadece iş için gelmiş ve akşam burada konaklayanların , balık lokantalarında oluşturduğu bir kalabalık , kapalı kapılar ardında , buğulu camlardan içeride görünen.
Dalga seslerinin çınlattığı boş ve ıslak sokaklar ile cılız sokak ışıklarının aydınlattığı kaldırımlar şahit bu yazdıklarıma benden başka..

10 Ocak 2009 Cumartesi

İşte Hayatım...

Bugün ve geçen 1 haftadır hayatımda bir dönüm noktası benim için , özellikle son 2 senedir ve hatta belki bu yaşıma kadar uyuduğum uykumdan uyandım. Gözlerimi açtığımda gördüğüm ışık gözlerimi kör etti birden , sonra yavaş yavaş seçmeye başladım etrafımdaki dünyayı...

Gördüğüm manzara karşısında şok olmuştum. İçime çektiğim hava ile birlikte içimi, hayatımda ilk defa hissettiğim türden bir korku , çaresizlik , utanç ve mahcubiyet doldurdu. Kalbim hızlı hızlı atmaya başladı , sanki yerinden fırlayacakmış gibi , inanılmaz bir hız ile çarpan kalbim ve vücudumdan fışkırırcasına dökülen soğuk terler , ölüyorum zannettim. Göğsümde korkunç bir baskı , nefes alamıyordum , boğulacak gibiydim.

Tüm bunlar acımasız ve çığlak gerçeğin yüzüme, bedenime çarpışıydı. Artık gerçek dünyanın içinde nefes alıp veriyor , tüm benliğimle soğukluğunu hissediyordum. Aradan geçen 1-2 saate karşın hala aynı duyguları ve çarpıntıyı yaşıyor olmam beni endişelendiriyordu. Hala bekliyordum uyanacağım zamanı bu rüyadan ama ne zaman.. Geçen 1-2 sıkıntılı ve uykusuz geceden sonra anladım artık bu bir rüya değildi.

Kendimi , oyuncaklarını kırmış yerde yaptıklarını pişmanlıkla seyreden bir çocuk gibi , mahvettiğim hayatıma bakarken buldum. Ben nasıl oldu da böyle bir hata yapmış olabilirdim ? Ben , iyi okullarda okumuş , herşeyden önce kendimi devamlı geliştirmeye adamış , aklımın başında olduğunu düşündüğüm ben , nasıl olurdu da bu kadar cahilce bir hataya düşmüş olabilirdim?

Hayatta her zaman 2. bir şans olmaz hataları düzeltmek için. Benimde yoktu. Sığınabileceğim bir yer aradım , bulamadım.

Dışarı çıktım , evde içeride iyice bunalmıştım , sıcaktan ve havasızlıktan. Hava 3 derece filan olmalıydı. Sıkı sıkı giyindim , başıma beremi de taktım sahile doğru yola koyuldum. Karşıdan gelen insanlar dik dik yüzüme bakıyorlardı , birkaç kez yüzümü , beremi elimle kontrol ettim yanlış birşey var mı diye. Bulamadım. Herhalde ağlamaktan kızarmış ve şişmiş gözlerime bakıp , hayıflanıyorlar diye içimden geçirdim. Onlar hep mutlumuydu sanki? Onların hiç derdi yokmuydu? Olmamış mıydı? Hiç ağlamamışlarmıydı?

Hızlı hızlı sahile doğru yürümeye devam ettim. 5 dakika sonra ulaşmıştım deniz kenarına. Hava durgundu , rüzgar yok denecek kadar azdı. Yürürken göğsümün sıkışması ve sulu gözler devam ediyordu. Elimde değildi düşünmeden duramıyordum içinde bulunduğum durumu. Kurtulamıyordum ondan , peşimi bırakmıyordu bir türlü. Denizde bir grup yelkenli tekne başlarında hocaları ile eğitim yapıyorlardı. Beyaz küçük yelkenleri ile gölde gezinen kuğuları andırıyorlardı.

Deniz durgundu. Sessiz ve sakin. Karşıda adaları net bir şekilde görmek mümkündü. Arada birkaç yolcu gemisi sessizce uzakta yol alıyorlardı içlerinde sabırsızca bekleyen ve muhtemelen eşssiz kıyı manzarasını seyrederken ellerindeki çayları sıcak sıcak ısınmak için yudumlayan yolcuları ile birlikte. Yürümeye koyuldum Fenerbahçe'ye doğru. Fazla bir kalabalık yoktu. Kimisi köpeği ile çimlerde beraber oynuyor , koşuyor , kimisi bisikleti ile hızlıca yanımdan geçip gidiyordu. Diğerleri ise benim gibi soğuğa karşı iyice sarmalanmış , hızlı adımlarla yürüyor , bir yandan da suratıma dik dik bakmaya devam ediyorlardı yanımdan geçerlerken.

Günlerdir çorba dışında doğru dürüst bir şey yememden dolayı zayıf düşmüştüm. Yürürken bazen zorlandığımı hissediyordum , sanki olduğum yere yığılıp kalacakmışım gibi. Herşeye rağmen yürümeyi sürdürdüm. Çocuk parkında , annesi veya babası tarafından sallanan , mutluluktan çığlıklar atıp etrafa kocaman gülümsemeleri ile mutluluk saçıyorlardı. Kendimi hayal ettim birden çocuğunu sallayan babanın yerinde olmayı ne çok isterdim..

Devam ettim yürümeye , hava soğuktu oldukça. Parka vardığımda yürüyen 1-2 yaşlı çift ve kestanecinin dışında kimse yoktu. Çiftlerden bir tanesi oldukça yaşlı olmalarına rağmen , genç aşıklar gibi sıkı sıkı ellerini kenetlemişler , yüzlerinden mutlulukları ve huzur rahatça okunabiliyordu. Çok imrendim onlara. Acaba ben de beraber yaşlanabileceğim kişiyi bulabilecekmiydim? Ben de bu yaşlı çift gibi ilk günkü sevgi ve heyecanı yaşayarak ağır adımlarla ve huzur içerisinde yemyeşil ağaçların arasında doğaya ve aşkıma eşlik edebilecekmiydim?

Hızlı 1-2 tur attıktan sonra tekrar geri dönüş yoluna koyulmuştum. Yol üzerinde ilkokulum vardı. Sokağın başına geldiğimde o günlere geri gittim birden. Servise binişim , daha sonra okul bahçesinde durdum bir süre. Merdivenlerden inişim , sevinçle teneffüslerde binadan dışarıya fırlayışım , bahçede top aynadığım anlar gözümde canlandı. Ufaklığımı gördüm bahçede ip atlayan kızları kovalarken , ebelemek için bir sağa bir sola kovalarken arkadaşlarımı. Bahçede her gün sınıf sınıf sıraya girip , istiklal marşını okuduktan sonra yine tek sıra halinde sınıflara gidişim.. Hepsi gözlerimin önünde canlandı , o günlere geri dönmek istedim , keşke tekrar geri gidiğ herşeye yeniden başlasaydım , yeniden yaşama şansım olsaydı ve hatalarımı tekrarlamadan tertemiz bir sayfa açıp hayatımda bugün daha iyi yerlere gelebilseydim diye geçirdim içimden.

Herşeye rağmen gerçekle yüzleşmem gerekli , zaten istememek gibi bir seçenek de yok. Hiç durmadan yürümemden ve soğuk havadan dolayı iyice yorgun düşmüştüm. Başım dönmeye başlamıştı. Tatlı birşey yemek ve sıcak bir kahve içmek için girdim bir cafeden içeriye. Ağırlıklı lise yaşlarında bir sürü genç kızlı erkekli gruplar halinde oturuyorlardı. Aralarından bazılarının birbirlerine kur yaptıkları , grubun içerisinde hararetli konuşmalar ve gülüşmeler esnasında belli etmeden bakışlarından belli oluyordu. Masumhane hoşlanma belirtileriydi bunlar. En azından başlangıç için masum sayılabilir. Kendi yaşadıklarım geldi aklıma sıra beklerken kahvem ve bir dilim kekim için. Bizde bugün çoğu evlenmiş çoluk çocuk sahibi olmuş arkadaşlarımla birlikte o zamanlar cadde'de devamlı turlardık , her birimizin hoşlandığı bir kız vardı mutlaka okuldan. Onları görebilmek umudu ile saatler geçirirdik.

Eve döndüm sonunda , hala ağlama gel gitlerim devam ediyordu. Durup durup birden gözlerim doluyor hıçkırıklara boğuluyordum. Elimde değildi , hayat ne kadar güzeldi , yaşamaya değerdi , insanlar güzel ve mutlu şekilde dolaşıyorlardı. Herşey yolunda gibiydi. Oysa ben mahvetmiştim herşeyi , benim için hiçbirşey yolunda değildi , ben nasıl olurda böyle bir yanılgıya kapılıp hayatımı yok etmiştim , farkım yoktu sokakta dilenen çocuklardan cahillik olarak , onlarda aynı şeyi yapar bende yaptım işte. Bu kadar düşüncesiz nasıl olabildim? Nasıl üzdüm ailemi , bana güvenen , herşeyini vermiş artık benden birşeyler bekleyen onları? Bu yaptığım hiç affedilecek cinsten birşey değil.

Ama bu hayatımın dönüm noktası dediğim gibi. Çok kesin ve net olarak söyleyebilirim , bunu telafi eder etmez artık istediğim , özlediğim hayatıma geri döneceğim . Mutlu olarak , mutlu ederek ufukta parıldayan güneşe doğru son yolculuğuma çıkacağım..

8 Ocak 2009 Perşembe

Başlıksız...

Hayatımda bir dönüm noktası yaşıyorum , bu öyle bir dönem ki , var oluşumun bir açıklamasını bulamıyorum bir türlü.. Ne çevrem , ne arkadaşlarım , ne de bir başkası...

Sadece onlar benim tek varlığım , tek yaşama sebebim , tek aşkım , tek hikayem , tek var olma sebebim bu dünyada... Ailem..

Gecelerini gündüzlerine katarak , her fedakarlığı yapıp , yemeden içmeden yedirip içiren ailem benim varlığım. Benim her hareketimde , her nefes alıp verişimde onların emeği , onların eseri var. Beni ben yapan onlar , bir başkası değil.

Dünya da tek dostum , sığınabileceğim , beni koşulsuz seven , onlar.. Ben hak etmiyorum onları , oysa onlar yanlış bişey yapmadılar hiç , tam tersi insanüstü bir güç ve sevgi ile beni yarattılar , kendilerinden kaybederken bana kattılar..

Ama ben , onlar için bir üzüntü kaynağı olmaktan öteye gidemedim hayatım boyunca , sonuna kadar hak ettikleri gurur tablosunu yaşatamadım onlara. Defalarca uyarmalarına , benim için endişe etmelerine rağmen hatalarımın kurbanı , duygularımın belki de esiri oldum , hatalar yaptım.. Her defasında üzdüm onları , layık oldukları haklı gururu ve coşkuyu yaşamalarına fırsat vermedim.

En son hatam ise hem benim hem de onlar için büyük bir hayalkırıklığı ve üzüntüyü beraberinde getirdi. Çok kızdılar , üzüldüler , belki nerede hata yaptıklarını düşündüler... Ama yanıldılar , hata yapan onlar değil bendim..

Bana katlanmak zorunda değiller artık her ne kadar bu en son hatam , hayatımın dönüm noktası olsa da artık çok geç onlar adına. Ben ise hayatımda hiç olmadığı kadar tövbekar ve pişman oldum. Ama pes etmeyeceğim , ben galip geleceğim hayata karşı. Yılmayacağım , dibe vurduğum yerden hızla ve güçlenerek çıkacağım.. ancak uzun zaman alacak orası kesin , eğer bir muciza olmaz ise..

Kaybettiğim sadece para değil , onların bana olan güveni ve onlara yaşatamadığım o gurur tablosu .. Hayallerini çalmaya , onları mutsuz etmeye hiç mi hiç hakkım yok. Keşke geriye dönebilsem , herşeyi değiştirebilsem , yeniden inşa edebilsem yıktıklarımı , yerine koyabilsem her gurur ve mutluluk taşını , keşke doğduğumdan bu yana onları üzdüğüm her anı değiştirebilsem..

Benden ve herkesten çok mutluluğu hak eden aileme ...

2 Ocak 2009 Cuma

Yeni Yıl

Yeni başlangıçların müjdecisi taptaze umutlar içimi kaplıyor , eskiye ait kanserli karamsar çürük ruhumun üzerini kalın bir tabaka ile örtüyor. Onu sonsuza kadar gömüyor geçmişimin derinliklerine , orada kalacaklar bir daha haber alınmamak üzere , uyandırılmayacaklar yaşam boyu.

Her yeni yıl başlangıcı , hayatımda bir kilometre taşı benim için. Her ne olursa olsun , karşıma kim çıkarsa çıksın , beklentilerim , yaşama dair duruşum , çizgim , değerlerim uğruna verdiğim savaştan alıkoyamayacak beni. Her geçen yıl beni bir öncekine göre daha fazla yorsa da iyimserliğim , beklentilerim , hayat mücadelem büyük bir kararlılıkla ve azimle daha da güçlenerek devam edecek.

Söz verdim kendime .. Şartsız ve koşulsuz , amaçlarıma mutlaka ulaşacağım , daha iyi nasıl yapabilirim , daha iyi nasıl olabilirim , daha faydalı nasıl olabilirim ? Bunları yaparken daha mutlu nasıl olabilirim , daha mutlu nasıl edebilirim ? Daha daha daha.. Sonu yok bu daha'ların..

Akla gelebilecek en kötü senaryo bile ancak , benim mükemmel hayatımın daha da güzelleşmesi için , hayata karşı daha güçlenmem için bir araç olabilir.

Geçmişimi , daha büyük başarıların ve mutlulukların beni beklediği geleceğimin bir habercisi olarak görüyorum. Acısı ile tatlısı ile geçen günlerim bana ilerlemekte olduğumu hatırlatıyor , her geçen an bana gelecek ile ilgili fısıldıyor. Sabırsızlanıyorum beklerken yaşayacağım güzellikleri , mutlulukları , başarıları yanında belki hüzünleri , acıları ... ve tüm bunları paylaşacağım Onu..